Bu
sefer kısa bir animasyon filmi duygularımı yerle bir etti. Tebessümlerim
gözlerimin nemine karışırken, içimdeki o sevgi kıpırtıları daha da arttı.
Söz
ettiğim kısa film ödüllü.
2014
Alman yapımı.
İsmi
‘The PRESENT – ARMAĞAN’
Tam
180 film festivali dolaşmış. Dile kolay. Aldığı elliden fazla ödülle bugün de benim
bloğuma misafir oldu, sizlerin karşısına geldi. Belki çoğunuz seyrettiniz ama
olsun. Konu engeller ve engelliler olunca yine, yeniden hatırlamak ve
hatırlatmak da fayda var. Naçizane ben öyle düşünüyorum en azından.
İşte
Armağan ve bizlere hissettirdikleri;
‘’İri
gözlü 7-8 yaşlarında sevimli bir oğlan çocuğu ekranda beliriyor önce. Tüm
dikkatini oynadığı savaş oyununa vermiş. Gözlerini neredeyse bilgisayar
ekranına kilitlemiş.
Derken
annesi elinde kocaman bir kutuyla çıkageliyor. Geciktiği için oğlundan özür diliyor.
Kendisi için bir hediyesi olduğunu söyleyerek, kutuyu masaya bırakıyor.
Böylesi
güzel bir havada oğlunun karanlıkta olması içine sinmiyor ve hemen perdeleri
açıyor. Güneş olanca ihtişamı ile salonu doldururken, oğlanın gözleri
kamaşıyor.
Oyununa
ara verip, hediyesini neden açmadığını soran annesi; o sırada çalan telefona
koşuyor. Konuşarak bir üst kata çıkıyor. Oğlunu hediyesi ile yalnız bırakıyor.
İşte
o anda oğlan çocuğu kutuya merakla yaklaşıyor. Kapağını yavaşça açıyor. Bir de
ne görsün. Sevimli mi sevimli bir köpek yavrusu karşısında. Mutlulukla hediyesini
kucaklıyor ve dışarıya çıkarıyor.
Ama o da nesi?
Köpeğin
bir bacağı yok. Annesinin kendisiyle dalga geçtiğini düşünerek, köpeği adeta yere
atıyor. Bir dakika önceki mutluluğunun yerini ise çatık kaşları alıyor.
Bizim
sevimli yavru köpeğimiz öyle şirin ki. Atlıyor. Zıplıyor. Yeni sahibine yaklaşmaya
çalışıyor. Her defasında reddedilse de pes etmiyor. Olmayan bacağını hiç
önemsemeden koşuyor, yuvarlanıyor. Ama nafile.
Kızgın
bir şekilde yeniden oyununa dönen çocuk köpeği sevmeyi reddediyor. O sırada yanına
gelen kırmızı topla irkiliyor. Dolabın altındaki topu bulan köpeğimiz, bu topla
sahibini oyuna dahil etmenin peşinde elbette.
Ama
ikisi de öyle inatçı ki.
Çocuk
hışımla topu geri yuvarlıyor. Köpeğin geldiği kutunun içine giren topa koşan
köpek, bunu bir oyun sanıyor. Keyifle koşarken, olmayan ön bacağı yüzünden
halıda dengesini kaybediyor. Her defasında ayağa kalkarken zorlanıyor. Gelin görün ki; yüzündeki o sevimli ifade hiç
eksilmiyor. Hep deniyor. Düştüğü yerden cesaretle kalkıyor.
Tüm
bunları yaparken sahibinin az da olsa ilgisini çekmeyi de başarıyor. Derken geldiği
kutunun içinde kalıyor. Bir türlü çıkamıyor. Sağa sola çarpıyor. Sonunda yine kendi
çabasıyla oradan da kurtuluyor. Yeniden kırmızı topu yakalıyor. Biraz çekinerek
olsa da olanca sevimliliği ile oğlanın tam önüne koyuyor.
Yavru
köpeğin tüm yaptıklarını göz ucuyla izleyen çocuk; sonunda inadından vazgeçiyor. Kalbinde yeni köpeği için sevgi kıvılcımları dolaşmaya başladığını
hissediyor. Bilgisayar oyununu bırakıyor. Yerinden kalkıyor. Topu eline alıyor.
Büyük
bir keyifle sahibini izleyen köpek artık çok mutlu. Bakışlarını ondan hiç
ayırmıyor.
Topu
cebine koyan çocuk ise; koltuğun yanında duran iki adet koltuk değneğini alarak;
dış kapıyı aralıyor. Minicik köpeğinin sonuna kadar açtığı kapıdan beraberce dışarıya
çıkıyorlar. Bu arada annesine haber vermeyi de ihmal etmiyor.
Son
karede buruk bir gülümseme yayılıyor insanın yüzüne. Neden mi? Sol bacağı dizine
kadar olmayan çocukla; aynı engelden müzdarip yavru bir köpek yan yana. Ve biliyor
musunuz o yavru köpek, sahibinin olmayan bacağının altından birkaç kez geçerken;
sanki yeni sahibine hayattaki daha önemli şeyleri hatırlatmak ister gibi.’’
Öykümüz
bu kadar.
Hayatın
güzelliklerini fark ettiren her detay öyle anlamlı ki. Yeter ki önümüze çıkan o
renkleri görmesini bilelim. Armağanların farkında olalım. Hemen tepki gösterip
yok saymayalım. Ve son olarak; ENGELLERİN sıcacık SEVGİ dolu bir KALP ile
önemini yitirdiğini hiç unutmayalım.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
07.03.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder