Bu
anlamda hepimizin asıl amacı mutluluğu bulmak ve onu sürekli hale getirmek.
Ama
nasıl?
Kısacık
anlara saklı mutluluğu bile doğru dürüst fark edemezken, bu anlamlı duyguyu
kalıcı hale getirmemiz mümkün mü dersiniz?
Bu
sorunun cevabı için; Harvard Üniversitesi’nde senelerdir olumlu psikoloji dersleri
veren Psikolog Shawn Achor’a kulak verelim.
Bize
göre mutlu ya da mutsuz olmamızın sebebi dış dünyada gerçekleşenler gibi görünür
her zaman. Buna bağlı olarak da hep birilerini ya da etrafımızda oluşan olayları
suçlar dururuz.
Oysaki
Shawn Achor, uzun vadeli mutluluğun %90 gibi yüksek bir oranının dış dünya
tarafından değil, beynimizin dünyaya bakış açısı tarafından belirlendiğini
söylüyor.
Orana
dikkatinizi çekerim.
Yüzde
doksan!
Yani
dışarıda ne olursa olsun, özümüzdeki iyimserlik ve tüm olumlu duygular her şeye
bedel.
Üstelik
bu durum sosyal hayatımıza, iş ve aile yaşantımıza, etrafımızdaki kişilere kadar
her şeye mutlak bir şekilde yansıyor.
Tesadüf
eseri bu yazımı yazarken, bir süredir keyifle okumakta olduğum Mary Stuart
biyografisinde karşıma çıkan ve not aldığım iki cümlenin tam da yeri bana göre.
Stefan Zweig şöyle diyor ünlü İskoçya kraliçesinin yaşamını anlatırken;
‘’Dış
dünyanın rastlantısal olayları, insan yazgısına hiçbir zaman anlam ve biçim
vermemiştir. İnsan hayatını biçimlendiren ya da mahveden şey, doğuştan beri
içinde var olan, ona özgü yasalardır.’’
İşte
bu satırlar da yukarıda paylaştığım ve bizi etkileyen yüzde doksanlık oranı
kanıtlar gibi adeta. Öyle değil mi?
O
halde dış dünyamızda yaşanan zorlayıcı koşulların, strese sebep olan olayların
ruhumuzu etkilemesini önlemenin tek yolu; özümüze özen göstermekten geçiyor.
Tabiri yerindeyse ona gözümüz gibi bakmalıyız.
Doğarken
miras olarak aldığımız çocuk sevincini korumak bizi öfkeden de, kırgınlıklardan
da, hayal kırıklıklarından da koruyacak tek güç çünkü. Bunun için sakin ve
dingin kalmanın yollarını bulmalıyız. Ruhumuzu dinlendirdikçe, o çocuk
sevincinin haykırışlarını daha kolay duyacağız buna emin olalım. Bu da bizi
günlük yaşantımızda mutluluğa taşıyacak.
Beynimizdeki
hormon değerlerine bağlı olarak yapılan ölçümlerle mutluluk değerini ölçüyor
artık bilim adamları. Yapılan deneylerle bizlerin mutluluğu nasıl arttırabileceğimizin
de yollarını araştırıyorlar bir yandan.
İşte
bu deneylerden şaşırtıcı sonuçlarla çıkan çok özel birisi var bugün bu yazımda.
Tanıştırayım.
Matthieu
Ricard.
Kendisi
dünyanın EN MUTLU İNSANI.
Ne
kadar güzel bir tanımlama değil mi?
Acaba
ne yapmış, nasıl davranmış da bu payeyi hak etmiş?
Sizler
de benim gibi merak ediyorsanız, gelin satır aralarında buluşalım. (devamı 2/3’
de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
19.04.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder