2 Mart 2010 Salı

BENİ HAYATINDAN ÇIKARMA!


Hayatta bazı şeyler var ki, gerekçeleri her ne olursa olsun affedilmesi zordur. İşte en çarpıcı örneklerden birisi daha karşımızda, üstelik yine çocuklar, çocuklarımız söz konusu.

Kurulu bir düzenin bozulması, bir ailenin parçalanması, gönüllerin mutsuzluk rüzgarına teslim edilmesi zaten yeteri kadar trajikken; bakıyorsunuz ki boşanıp evlerini, yollarını, hayatlarını ayıran eşlerden bir tanesi çocuğunu da eşiyle beraber adeta boşamış, tüm sorumluluğu karşı tarafa bırakıp gitmiş. Kendisine yeni hayat kurarken bir çocuğu olduğunu unutmuş, sanki hiç yokmuş gibi onu hayatından tamamen çıkarmış.

Böylesi bir durum kolay kabul edilebilir mi? Elbette hayır! Bir anne baba hangi nedenlerle bu acımasızlığı, bu vicdansızlığı yapabilir ki? Araya mesafeler girse de, yanlış anlaşılmalar olup erişilmesi zor engeller çıksa da, ilişkiler yıpransa da, gerekçe her ne olursa olsun bir anne babanın çocuğunu yok saymasını kabul edemiyorum ben. Her zaman yaptığım gibi madalyonun diğer tarafından bakıyorum, duygusallığımı bir yana bırakıyorum ama yok olmuyor. Ve terazinin çocuk tarafı her zaman daha ağır basıyor. Çünkü o masum yavruların tamamen günahsız olduklarını düşünüyorum. Zedelenen ruhlarını görüyorum, üzülüyorum.

Hayatta olduğu halde anne babası tarafından dışlanan, yok sayılan ve böylesi bir ortamda büyüyen çocuklar o kaybedişin travmasını tüm hayatları boyunca üzerlerinde taşırlar çünkü. O eksikliği her zaman hissederler. Tek başına anne ya da babanın çocuğun sorumluluğunu alması, ona hem annelik hem de babalık yapması ne kadar takdire şayan olsa da o eksikliği doldurmaya yetebilir mi? Üstelik bir de çocuklarını korumak, onları disipline etmek amacıyla otoriteye sığınıp, aşırı korumacı davranıyorlarsa; bu travma daha da ağırlaşmaz mı? Oysaki çocukların hissettiği bu ağır terk edilmişlik duygusunu ve ruhlarında oluşan bu görünmez hasarı yok etmenin tek yolu sevgidir, kesintisiz sıcacık bir sevgi. Sarılmalarla, karşılıklı konuşmalarla, çokca dinlemelerle, kısacası çocuğun her anını paylaşmakla katmerleştirilen bu sevgiye rağmen; yine de günler geçip yaşı ilerledikçe sorgulamaya, yapılanları görmeye, yorumlamaya başladığında hep aynı soruyu soracaktır “neden yanımda yok?” Ve yıllar sonra büyüdüğünde küçük yaşlarda terk edilmiş olmasının kızgınlığını, öcünü farklı davranışlar sergileyerek almak isteyecektir.

Çevremizde, medyada, haberlerde buna benzer o kadar çok olay ve her olayın ardında kırılmış o kadar çok çocuk kalbi var ki…nasıl tamir edebilirsiniz o masum kalbin kırıklarını, nasıl gerekçelerle kendinize hak vermesini isteyebilirsiniz ki? Sizler, onun size en çok ihtiyaç hissettiği anlarda yanında yoktunuz. Bir yarısını hep eksik bıraktınız. O minicik kalbin hıçkırıklarını, sevgi çağrısını, sessiz çığlıklarını, “beni hayatından çıkarma” deyişini görmezden geldiniz. Şimdi ne yapsanız da nafile. “Keşke”ler bir işe yarar mı sanıyorsunuz.

Yeri gelmişken bir kaç dize var aklıma gelen ve sizlerle paylaşmak istediğim. Şair Esat Selışık’ın “Biz Seninle” isimli şiirinden birkaç dize;

“Büyümeden yaşlanan
 Ve yaşlanmadan büyüyen çocuklar gibiydik.
 Çocukluğumuzu bıraktığımız günler
 Hayat romanının önsözünde kaldı biliyorum.
 Ama ben hala hayata bir çocuğun sorgulayan gözleriyle bakıyorum.
 Ve sormuştuk bir birimize hatırlıyorum.
 Biz bu dünyaya niçin geldik ? “

Bu masum sorunun cevabını vermek hiç de kolay değil sanırım, öyle değil mi?

İnsan kaç yaşında olursa olsun anne babasının yanında her zaman çocuktur; onların şefkatine, sıcaklığına, her şeyden önemlisi varlığına muhtaçtır.

Bu nedenle değil midir ki yetişkin insanlar yıllar sonra anne ya da baba özlemiyle yanıp tutuşmakta ve onları bir defa görebilmek, nasıl birisi olduklarını anlayabilmek için dünyayı altına üstüne getirmekte arayıp bulmaktadır. Yine de bakmayın çocuklar bizlerden daha bağışlayıcıdırlar. Kendisini küçükken terk eden anne babasını bulunca; yılların birikimiyle oluşan o ilk sert tepki geçtiğinde; göz yaşlarıyla ıslanmış yanağını özlemle beklediği yanağa bastırıp, o hiç hissetmediği sevginin nasıl bir şey olduğunu anlamak adına sımsıkı sarılmasını bilirler. O boşluğun dolması adına onları kendi dünyalarına kabul ederler. Bir yerde biz büyüklerin yapamadığını onlar bize yaparlar.

Ne diyebilirim ki, aslında çocuklarımızdan alacağımız dersler var. Bizlere düşen ise birer yetişken olduğumuzu unutmamak ve çocuklarımıza her koşulda sahip çıkmak, o sessiz çığlıklarını duymak ve kalplerini sımsıcak sarıp sarmalamak.

Sevgiyle kalın.

Belgin Eryavuz
07.03.2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...