25 Mart 2010 Perşembe

ZOR BİR KARARIN DÖNEMECİNDE…



Günün sona ermeye, karanlığın yavaş yavaş şehrin üzerini örtmeye başladığı akşam saatlerinden birinde duyulan bir telefon sesi…

Birden, irkildiğinizi hissedersiniz nedensiz…

Belki sizlerde benzer duyguları tatmışsınızdır zaman zaman bilemiyorum. O ses, sizi o anda kendi dünyanızdan, karamsar düşüncelerinizden sıyırır; hatta üzüldüğünüz, dert ettiğiniz konu her ne ise önemini yitiriverir anında. Çünkü bir telefon sesi kadar yakınızda olan o kişi gibi, daha pek çok insanın da binbir türlü zorlukla mücadele etmek, ayakta durmak zorunda olduğunu hatırlarsınız bu beklenmedik telefon sayesinde.

Karşınızda hiç tanımadığınız, ilk defa duyduğunuz acılı ve kederli bir erkek sesi vardır ve sizden yardım istemektedir! Şaşırırsınız önce, heyecanlanırsınız ve konuya olan ilginiz nedeniyle tüm tüyleriniz diken diken oluverir anında. Karşınızdaki o hafif ürkek, hafif heyecanlı üzgün ses, sizden vereceği bir karar için destek olmanızı istemekte; hatta “siz olsaydınız ne yapardınız?” demektedir.

Bu nasıl zor bir cevaptır işte o anda anlarsınız…adeta sesiniz çıkmaz, o kısacık anda karşınızdakine vereceğiniz cevabın ağırlığı altında ezilirsiniz. Çünkü sorulan soru zor, verilecek cevap ise ondan daha zordur. Kendinizi o anda keskin bir bıçak sırtındaymışcasına hisseder, kıpırdayamazsınız. Ağzınızdan “ben olsam…” şeklinde belli belirsiz bir şeyler çıkar ama düşünceleriniz o kadar karışmıştır ki…sonunu getirmezsiniz. Bir yandan karşınızdaki kişiye yardım edememe, gönlünü yeterince rahatlatamama sıkıntısı; öte yandan nasıl cevap versem aceleciliği vardır. Çünkü sorulan soru, verilecek cevap, ağzınızdan çıkacak olumlu olumsuz her kelimenin büyük bir sorumluluğu vardır bilirsiniz.

Bu kadar gizem yeter artık! dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, belki de yazımın en başında konuyu size açıkça anlatmalıydım ama, sanırım bu önemli konuya dikkatinizi daha çok çekebilmek adına biraz gizem yaratmaya çalıştım.

Tamam, fazla uzatmadan konuya giriyorum. Şimdi yeniden o telefonun çaldığı ana gidiyoruz… Telefonda kederli bir erkek sesi vardı, ama özel numaramı ve ismimi teyit ettirdiğinde; önce yeni bir organizasyona davet edileceğimi yada bankalardaki yeniliklerden haberdar edilmek adına arandığımı düşündüm açıkçası. Ancak, gönüllü üyesi olduğum engelli grubumuz sayesinde bana ulaştığını belirttiğinde heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Beyefendi hiç soluk almadan acele ile şöyle devam etti. Bir beş dakika önce doktorlarından bir haber almışlardı, özlemle bekledikleri bebeklerine “downsendromu” teşhisi konmuştu, üstelik eşinin henüz bu olaydan haberi bile yoktu. “Ne yapmalıyım, eşime söyledikten sonra nasıl bir karar vermeliyiz? Siz olsaydınız ne yapardınız? “ diyordu telefondaki o naif erkek sesi.

Önce hiç beklemediğim bu soru karşısında kafamı toparlamaya, sonrada olabildiğince teskin edici cümlelerle biraz daha detayını öğrenmeye çalıştım. Eşi beş aylık hamileydi; aslında doktorları kesin olarak alınmasından yanaydı ama karşımdaki o ses “dini inançlarım beni zorluyor” diyordu. “Bir yandan günah olacağını düşünüyorum, öte yandan doktorun Türkiye şartlarında böyle bir çocuğu yetiştirmenin ne denli zor olduğunu söyleyen sesleri kulaklarımı tırmalıyor, üstelik eşim için oldukça riskli bir operasyon, ya ona bir şey olursa…” diye devam ediyordu.

Verilecek olan gerçekten de zor bir karardı. Öyle ki boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor misali.

O anki şaşkınlık ve heyecan içinde yaptığım yorumlarla beyefendinin içini ne kadar ferahlattım, karanlık tünelinde ne kadar ışık yakabildim bilemiyorum ama; o önemli kararı verecek olmanın insanı nasılda zorladığını yakinen anladım; birde kendime dert yapıp üzüldüğüm onca şeyin aslında ne kadar önemsiz olduğunu…

Sonuç mu?

Ben de sizler gibi bilmiyorum. Nasıl bir karar verdiler, hayatlarındaki engebeli yol ayırımında hangi yolu tercih ettiler benim içinde tam bir muamma. Ama gönlüm, hangi yolu tercih etmiş olurlarsa olsunlar, tünelin ucundaki ışığı yakalamış olmalarını diliyor.

Verilecek her zor kararın bize geri dönüşlerinde “keşke” lerimizin çok az olması dileğimle…

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
Eylül 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...