16 Mart 2010 Salı

KOLAY VAZGEÇENLERE…



Bazı insanlar vardır, hayatları boyunca hiçbir şeyi tam olarak kucaklayamayan, yaşamın kıyısına tutunmuş olarak yaşayan. O kıyıdan uzaklaştıklarında karşılaşacakları dalgalarla başa çıkamayacaklarını düşünen. Genelde sakin ve huzurlu bir hayat yaşamak isteyen ve onu yitirmekten, değişikliklerden deli gibi korkan, cesaretsiz kişiler.

Sevgiyi, aşkı, özlemi, nefreti tüm insani duyguları kendi içlerinde, kapalı olarak yaşayan. Böylesi insanlar asla tutkulu olamazlar; sevdiklerinin peşinden gidecek, fedakarlık yapacak; radikal kararlar verecek, mücadele edecek, sırasında köprüleri yakacak yapıda değildirler.

Kapasitelerini tam olarak kullanmazlar. Bir elleri hep o kıyıya tutunmuş haldedir. Bırakmayı akıllarına getirseler bile korkarlar. Değişmekten, yeniliklerden, tutkunun iç yakıcı bağımlılığından, hayallerinden, daha pek çok şeyden korkarlar. Cesaretleri yoktur yeniliklere, savaşmaya ve savaşın sonrası olası bir yenilgiye.

Çevrelerindeki çoğu insanı kendilerinden daha üstün, daha dokunulmaz olarak görürler. Hata yapmaktan çekinirler. Her sene aynı yerde tatile gider, her defasında aynı yoldan yürürler, yıllarca. Hayatları bu denli kalıplaşmış, tekdüze ve sıradan bir hale gelmiştir. Değiştirmeyi düşünmezler.

Böylesi kişiler sevginin hakkını vermekten de uzaktırlar. Duygularında, ilişkilerinde derinlere inemezler, hep yüzeysel kalırlar. Kendi kendilerine yaşadıkları, içlerine adeta hapsettikleri duygularının açığa çıkmasına sürekli mani olurlar. Başkaları tarafından her zaman anlaşılmayı beklerler. Ama kendileri karşılarındaki kişileri anlamayı hiçbir zaman düşünemezler. Kolayca vazgeçerler her şeyden. Hatta sevgilerinden, dostlarından bile. Çünkü onlar için kendileri ve yaşatmaya çalıştıkları kalıplaşmış düşünceleri her zaman daha önemlidir.

İçlerindeki sevgi kırıntılarını sulamayı hiç bilmezler. Ve susuz kalan, beslenmeyen sevginin gün gelip kendi içlerinde yitip gideceğinden, sevginin karşılıksız olması gerektiğinden, emek istediğinden haberleri bile yoktur.

Böylesi insanlarla arkadaşlık yapmak, sevgili olmak, hatta bir hayatı paylaşmak alabildiğine zordur. Çünkü vermeyi bilmezler. Üstelik almaya da açık değildirler. Öyle bir zırha bürünmüşlerdir ki, esneyemezler; hapis hayatı yaşarlar, anahtarın sadece kendilerinde olduğunu fark edemezler.

Sevgi, mutluluk, üzüntü gibi insana has duyguların karşılıklı alışverişlerle daha da güçleneceğini bilseler de bilmezden gelirler. Paylaşımın değerini önemsemezler çünkü.

Varsa yoksa kendileri… her şeyden önemlidir onlar. Dünyanın kendi eksenleri etrafında döndüğünü düşünürler. Ben merkezli yaşarlar. Asla sosyalleşemezler; bir topluluk içine girince ne yapmaları, nasıl konuşmaları gerektiğini bir türlü kestiremezler.

Gözlerinde yaşam enerjisi, yüzlerinde tebessüm görmek neredeyse imkansızdır. Pozitif düşünceden yoksundurlar. Bakış açıları hep negatiflik üzerine kurulmuştur. Bardağı hep boş olarak görürler.

Olaylar karşısındaki soğuk tavırları, heyecanlarını aşırı bastırmaları, tepkilerini her zaman kontrol altında tutmaları, iç dünyalarında sürekli bir savaş veriyor olmaları zordur aslında. Ama kabullenmişlerdir bir kere. Kendilerine uzatılan dost elleri, sevgi dolu bakışları görmezden gelirler her defasında. Rahatlarının bozulmaması, çizgilerinin sağa sola sapmaması çok daha önemlidir onlar için. O yol hiç değişmemeli, o çelikten zırh hiç açılmamalıdır.

Yalnızdırlar, hem de kalabalık topluluklar arasında bile. Ama tercihleri bu yöndedir zaten . Yalnız, tek düze, sıradan bir hayat sürmek ve o kıyıdan asla uzaklaşmamak. Varsa yoksa o kıyıda kalmak.

Yaşadım, mutluydum, pek çok güzel şey yaptım, daha da yapardım, keşke’lerimi bile seviyorum diyecek kadar hayata asılmazlar. Kıyıya tutunan ellerinin gücü tükendiğinde, bir girdaba kapılıp kaybolacakları güne değin de böyle yaşarlar. O gün geldiğinde kurtulmaları da zordur, çünkü yanlarında ellerini tutacak kimseler kalmamıştır.

Böylesi insanlardan olmamak için, kaç yaşında olursanız olun kırın kabuklarınızı, bulun anahtarınızı ve çıkartın çelikten zırhlarınızı. Korkmayın sizdeki eksikliklerin belki de çok daha fazlası diğer insanlarda da var. Kimse dört dörtlük değil. Kimse sizi incitemez. Önemli olan yaşamı sevmek, mutlu olmayı bilmek, sevgiyi görmek ve yaşatmak değil mi?

Şartlar ne olursa olsun değişmeyi istemek ve kararlı olmak, hem mutlu hem de başarılı olmamız için yeterli inanın buna. Azıcık cesaretle adım attığınızda gerisi kendiliğinden gelecektir korkmayın. İlk adımın cesareti sizi başarıya taşıyacak kadar kuvvet doludur; ne olur deneyin, pes etmeyin, hemen vazgeçmeyin. Vazgeçmek kolaydır ama; savaşmak, mücadele etmek, yenilmekten korkmadan yaşamak en güzelidir. Hayatın önümüze çıkardığı her bir ağır taşı kaldırmak, her bir zor yokuşu tırmanmak bizi kuvvetlendirecektir. Denemek, cesaretle olayların üzerine gitmek, korkup sinmemek, bu hayatın içinde bende varım demek gerek. İnsan ancak o zaman başarılı olur, o zaman mutluluğu yakalar ve hayata sıkı sıkıya bağlanır.

Hayat yaşamak için o kadar güzel ki. Kolay vazgeçmek olmaz; işin en kolayına kaçmak bize yakışmaz. Bir daha tekrarı olmayan bir sahne elimizdeki; kıymetini bilin ne olur. Bırakın kıyıya tutunan ellerinizi, değişimlere açık olun. Cesaretle, dolu dolu ve dibine kadar yaşayın.

Sevgiyle kalın.

Belgin Eryavuz
07. 04. 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...