4 Mayıs 2010 Salı

MUHTEŞEM ANNELERE İTHAFEN

Tanımaktan çok mutlu olduğum, varlıkları ile yaşantıma anlam kattıklarına inandığım, dünyamı zenginleştiren kişiler var hayatımda, tıpkı sizlerde olduğu gibi.

Kalpleri de en az yüzleri kadar güzel olan, yaptıkları ile beni her defasında şaşırtan, ben olsam yapamazdım dedirten… Her birinin sorunu ayrı, her biri hayatın bizler için normal olan seyrini daha özveriyle, daha sabırla, daha büyük fedakarlıklarla geçiriyor. Onlar benim can dostlarım, onlar benim en değerli arkadaşlarım, onlar birer engelli annesi, onlar bu dünyanın en muhteşem anneleri.

Yavrularını kucaklarına aldıkları anda tanıştıkları hastalıklarla yıllarca mücadele eden, döktükleri göz yaşlarını sevgi tohumlarına çevirip çocuklarının kalbine eken ve her şeye rağmen gülümseyen anneler.

Evet belki özgürlükleri yok denecek kadar kısıtlı, evet belki böylesi bir hayata alışmaları kolay olmadı ama hepsi istisnasız başardılar. Yavrularına önce sevgi verdiler, sonra da onlarla beraber sil baştan yapıp her şeyi yeniden onların gözlerinde öğrendiler. Çocukları ile beraber yaşamaktan asla utanmadılar, onları toplum içine çıkarmakta bir sakınca görmediler, tüm bunların aksine yavruları ile gurur duydular.

İçlerinde kopan fırtınaları kimselere göstermeden, o büyük mücadeleye hiç düşünmeden atıldılar. Gelecek korkusunu yenmek, yavrularına daha rahat bir yaşam bırakabilmek adına hep çabaladılar. Yaptıklarıyla, tecrübeleriyle kendileri gibi olanlara örnek oldular, kalplerinde onlara da yer açtılar.

Zordu önlerindeki yol hem de çok zor, ama onlar zoru kolaya çevirdiler. Gün geldi tıbbın çaresiz kaldığı noktalarda sevgilerini konuşturdular. Sabırla ördükleri sevgi yeleğini çocuklarının sırtından hiç çıkarmadılar. Geceleri uyku uyumadılar; günleri, ayları, geçip giden yılları, bir anlamda kendi hayatlarını hiçe saydılar. Ama başardılar. Herkesin ümitsiz kaldığı anlarda bile onlar ayaklarının üzerinde dimdik durmasını bildiler.

Yavrularını hayata hazırlarken önlerine öylesi büyük engeller çıktı ki…En basitinden çocuklarını toplum içine çıkardıklarında karşılaştıkları o iç bunaltıcı, bozuk plak misali tekrarlanan sorularla, imali bakışları alt etmesini öğrendiler. Başta içlerine akıttıkları göz yaşlarının yerine gülümsemeyi koyarak, biraz boş vererek, biraz alışmalarını bekleyerek bunu başardılar. Ama içlerinde yine de bitmek bilmeyen bir savaşın yolcusu olduklarının sinyalini hep duydular. Yavrularına daha iyi bir eğitim, daha iyi bir bakım alabilmek adına çalmadık kapı bırakmadılar.

Her şeye rağmen, tüm zorluklara rağmen sahip oldukları çocukları ile kendilerini herkesten daha şanslı gördüler. Bir daha dünyaya gelseler, yine aynı hayatı yaşamaya hazır olduklarını tekrarladılar her defasında, yüreklerinin en derininden kopup gelen çığlıklarla.

Yaşadıkları hayatı zorluklarına rağmen hep sevdiler, yavrularını verdikleri o eşsiz sevgi ile sarıp sarmaladılar.

Hayatın normal seyri içinde önemsemediğimiz, farkına dahi varamadığımız küçücük detaylarla mutlu olmasını bildiler ve asla kaybetmedikleri umutlarını her daim tazelediler.

Sevgilerini umutla çoğaltıp yavrularını arkalarına aldılar ve bizler buradayız diye adeta haykırdılar. Gün geldi umutları azaldı belki ama, mücadele hırsları ve sabırları hiç tükenmedi. Yaşadıkları hayattan, içinde bulundukları durumdan asla pişmanlık duymadılar. Seslerinin çıkamadığı göz yaşlarının devreye girdiği anlarda sevgilerine sığındılar. O sevgi ile hem kendileri hem de yavruları için yaşadıkları mekanı her daim mis kokulu çiçeklerle donattılar.

Bir kısmı yavrularını ilk kucaklarına aldığı anda tanıştı ismini o güne kadar hiç duymadığı, hiç haberdar olmadığı hastalıklarla; bir kısmı ise ileriki dönemlerde mutlu ve mesutken her şey yolundayken birdenbire karşılaştı kaderin kendilerine hazırladığı o tatsız sürprizle.

Sonra… sonrası gerçekten de zordu. Kelimeler yetersiz kalırdı o ilk zorlu süreci atlatırken yaşananları anlatmaya. Yaşamayan bilemezdi derinliklerde kopan o fırtınaları kolay kolay, sadece tahmin edebilirdi o kadar.

Ama fırtınalar, boranlar, en kuvvetli rüzgarlar bile yıldıramadı onları. Mücadele etmeyi bir görev saydılar ve çocukları ile beraber her cephede muzaffer bir komutan edasıyla çarpıştılar.

“Neden ben, neden biz?” sorusunu bir kenara bırakıp “ÖNCE YAVRUM” dediler. Eşlerinin eline sıkı sıkıya sarıldılar, güçlerine güç katmak adına. Sarılamayan, yeterli desteği göremeyenler ise içleri acısa da boş verdi.

Çünkü artık önlerindeki hayat kendi hayatları değil; yavruları ile bütünleştirdikleri, sevgileriyle harmanladıkları o zorlu hayattı. Hiçbir kimsenin ve hiçbir şeyin önemi yoktu yavrularından başka.

Böylesi zorlukların ancak seçilmiş çok müstesna insanlara verildiği bir gerçek. O insanlar ki bizlerden çok daha güçlüler, düşünceleri ile yaptıkları ile zoru kolaya çevirdikleri için. Yılmayıp, pes etmeyip tüm bir ömrü bu zorlu mücadeleye adadıkları için. Kendilerinin dahi farkına varamadıkları pek çok güzel özelliği yapılarında barındırdıkları için. Güçleri ve cesaretleri için. Fedakarlıklarının sınırı olmadığı için.

Engelli annelerinin her biri gökyüzünden gönderilmiş birer melek; her biri yılın, yılların eli öpülesi anneleri. Onlar ayakta alkışlanmayı çoktan hak etmiş gönülleri sevgi dolu son derece özel insanlar.

Onları ve dünya güzeli yavrularını tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bana sabrı, azmi ve sevgiyi her defasında farklı şekillerde gösterip dünyamı zenginleştirdikleri içinde tüm kalbimle teşekkür ediyorum.

Şu ana kadar tanıdıklarım ve bundan sonra tanıyacak olduğum tüm engelli annelerine, o MUHTEŞEM ANNELER benden selam olsun, yolları hep çiçeklerle dolsun.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
02.02.2007

NOT: Sıcacık pozları ile yazıma destek veren canım arkadaşım Aysel Toros'a ve yakışıklı oğlu Uygur' a sonsuz teşekkürlerimle. Bu yazımı bana ilham olan tanıdığım tüm MUHTEŞEM ANNELERE ithaf ediyorum. Yolları her daim açık olsun.

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...