Fazla kilolar üzerimizde taşıdığımız devasa ağırlıklarımız. Yatarken, kalkarken, yürürken hep sırtlanmak zorunda olduğumuz; dinlenmek adına bir defacık bile olsun kenara koyamadığımız ekstralarımız. Bizlere hiç fark ettirmeden usul usul geliveren, bedenimize sessizce yerleşen, sonrasında ise gitmemek için her türlü zorluğu çıkaran fazlalıklarımız.
Birbirinden lezzetli yemeklerin dozunu kaçırdığımız, ara sıra yaptığımız kaçamakların miktarını arttırdığımız anda beliriveriyorlar bedenimizde. Önceleri görmezden geliyor, aynı hızda yeme temposuna devam ediyoruz. İrademizin gücünü her yemek sonrasında yeniden denerken, her yenilgi bize kilo olarak geri dönüyor ve sonra bir de bakıyoruz ki ipin ucunu kaçırmışız. Biraz boşvermişlik, biraz erteleme birbiri ucuna eklenince de eskiden tığ gibi olan bedenimizi artık hatırlamaz oluyor ve sık sık verdiğimiz kararları kısa aralıklarla yeniden bozunca dönüşü zor bir yolun yolcusu oluyoruz. Şişman…
Şişmanlık zordur. Hareketleriniz yavaşlar, kısıtlanır, çabuk yorulmaya başlarsınız. Eskiden zevk aldığınız pek çok şeyi zorlukla yapıyor olmak sizi üzer. İnsanların imalı bakışları, gördükleri anda birbirlerini dürterek göstermeleri içinizi acıtır. O anda o ortamdan yok olmak, görünmez olmak istersiniz. Ama ne çare, fazlalıklarınızla değil görünmez olmak, bir yerlere saklanmanız bile öyle zordur ki.
Şişmansanız yaşamınızdaki her şeyde bir engelle karşılaşırsınız. Rahat yürüyemediğiniz için hep araçla yolculuğu tercih edersiniz ama, iş toplu taşıma araçlarına binince tersine döner. Herkesin imalı bakışları ve göz süzmeleri bir yana ayaktayken başka, otururken başka türlüdür çektiğiniz eziyet. Kimseler sizinle aynı koltuğu paylaşmak istemez, hele hele uzun yolculuklarda. Uçaklarda ise durum daha da vahimdir. Daracık tek koltuğa sığamamak bir yana, emniyet kemerini bağlayamadığınız için her seferinde ek parça istemek zorunda kalmanız da ayrı bir zorluktur. Bu arada özellikle yurt dışında İrlanda, Avustralya ya da Amerika gibi ülkelerin hava yollarında ekstra ücretler ödemek zorunda kalırsınız şişmanlığınız bedeli olarak.
Gözünüz vitrinlerde dolanırken, çok beğendiğiniz kıyafetleri giyememek şöyle dursun, bedeninize göre giysi bulmak bile o denli zorlar ki sizi; canınız alışverişe çıkmayı, yeni bir şeyler almayı hiç istemez. Çünkü duyacağınız hep aynı cümlelerdir. ‘’ Sizin bedeninize göre yok efendim, o bedeni hiç çalışmıyoruz, buralarda size göre giysi bulamazsınız ,…’’ gibi.
Pekiyi lokantalar, restaurant’ lar farklı mı? Kapıdan içeri girdiğiniz anda size dönen bakışlar bir yana, dünyaları yiyeceğinizi sanarak yanınıza doluşan garsonlara ne demeli? Sevdiklerinizle beraber şöyle ağız tadınızla bir yemek yemeyi özler hale gelirsiniz beklentiler karşısında. Sanki herkes lokmalarınızı sayar birer birer. Geldiğinize geleceğinize pişman olursunuz.
Doğru dürüst bir iş bulamazsınız. Hatta daha da acısı çalıştığınız işten ayrılmak zorunda bırakılırsınız. Sevdiğiniz insana kolayca açılamazsınız. Hep kendi iç dünyanızda yaşamak zorunda kalırsınız, yalnızlığınız giderek daha çok artar, paylaşımlarınız azalırken.
Ama yine de hayata gülümsemeyi es geçmezsiniz. İşte ben o güzel yüzlerdeki o iyimser bakışları oldum olası çok severim. Hiç kimse için kötülük düşünmeyen yumuşacık kalplerini çok değerli bulurum. Yaşamın kendilerince kolay geçmediğinin farkında olduklarından, etraflarındaki insanlar için hayatı kolaylaştırmak adına adeta çırpındıklarını iyi bilirim.
Dileğim tüm fazla kilolu insanların istedikleri kiloya kavuşup, iradelerinin aslında ne kadar güçlü olduğunu önce kendilerine sonra da etraflarındakilere azimleriyle kanıtlamaları. Yolları açık, iradeleri demir gibi güçlü olsun.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
06.09.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder