İnsan düşünen bir varlık ve düşündüğü ölçüde de
var oluyor. Ve bu düşünceler bizim tüm yaşamımızı bir şekilde belirliyor. İyi, kötü,
mutlu, mutsuz, huzurlu, dingin ya da kederli olmamız bizim düşüncelerimizle
nasıl birebir gerçeklik buluyorsa; beyin loplarımızın farklı kısımlarını
çalıştırmaya başladığımız ve bunu hayallerimizin gerçekleşmesi adına denetim
altına almayı başardığımız ölçüde de yeniliklerle kucaklaşıyoruz.
Bunlar yeni keşifler, hayatı kolaylaştırıcı pek
çok yeni yol olduğu gibi; hayatın es geçilen pek fark edilmeyen güzelliklerinin
keşfedilmesinde de hayli etken. Karamsar bir bakış açısıyla nasıl görüş
alanımız dar alanlara sıkışıyor ve hem kendimize hem de etrafımıza hayatı
çekilmez yapıyorsak; olumlu ve pozitif olduğumuz anlarda da yaratıcılığımız o
ölçüde zirveye varıyor. Yaydığımız ışık hem kendi içimize hem de
çevremizdekilere yepyeni bakış açıları açmada adeta anahtar görevini görüyor.
Kısacası her şey düşüncelerle başlıyor ve
bitiyor… tam bu noktada Osho’nun bir tanımlamasına dikkat çekmekte fayda var.
‘’Bazen gökyüzünde siyah bulutlar olur; gökyüzü
bu siyah bulutlar yüzünden değişmez. Ve bazen beyaz bulutlarda olur ve gökyüzü
bu beyaz bulutlar yüzünden de değişmez.Bulutlar gelirler ve giderler gökyüzü
baki kalır. Sen gökyüzüsün ve düşünceler de bulutlardır. Eğer düşüncelerini
titizlikle izlersen, eğer onları kaçırmazsan, eğer onlara doğrudan bakarsan ilk
şey bunu anlamak olacaktır ve bu çok büyük bir anlayıştır.
Bu senin aydınlanmanın başlangıcıdır. Artık sen uykuda değilsin, artık gelip
giden bulutlarla özdeş değilsin, artık sonsuza dek baki kalacağını biliyorsun. tüm
kaygı yok olur...’’
İçsel kaygıların yok
edilmesi adına ne güzel bir açıklama, öyle değil mi? Gelip giden bulutlara
değil, kendi özüne, düşüncelerine odaklanmanın güzel bir tarifi.
Üstelik Gönül
ya da Basiret Gözümüzü her daim açık tutarak.
Buket Uzuner SU romanında basiret gözüne şu satırlarla dikkat çekmiş.
‘’Basiretin bağlanması böyle bir şeydir. Hem ortada apaçık duran
varlık ve gerçekleri, hem de kendi içindeki değerlerini göremez, gözden
kaçırırsın. Çünkü artık ‘Basiret Gözü’n körleşmiştir!’ ‘
Elimizde
kavradığımız, varlığını duyu organlarımızla algıladığımız her somut şey önce
açıklamakta hep zorlandığımız soyut düşünceyle oluştu. Düşünceler hayallerle
birleşti, içine alabildiğine inanç eklendi, uygulamaya konuldu, planlar
yapıldı, ortaya çıkan pürüzler terslikler giderildi, çaba ve sabır süzgecinden
de geçtikten sonra yepyeni bir tasarım, bir buluş olarak hayatımıza girdi.
Bunu
dört ana grupta toplayanlar;
*Düşünce-inanç-plan-aksiyon
olarak
adlandırıyor. Bu noktaları kısaca açarsak;
.Yaratıcı
düşünce bir fikirdir, bir bakış açısı, bir inançtır.
.Kişi bu
inançla hayal eder, tasarlar ve somuta dönüştürür.
.İçsel
realitemiz, hayata bakışımız da aynı süreçten geçerek oluşur.
.Bakış
açımızı belirleyen düşünce ve inançlardır. Neye inanırsak hayatımızda da onu görürüz.
.İnançlarımız
evrende yankılanarak bize geri döner.
.Düşüncelerin
gerçeğe dönüşmesi için söylenenleri hissetmek şarttır.
.Yansımalarını
hayatta birebir gördüğümüz her şey somuttur.
.Bilinçli
ve bilinçaltı inançlar hayata dair bakış açımızı şekillendirir.
Tüm
icatlar, insanın var olduğun andan bu ana kadar bizim yaşamımızı kolaylaştırmak
adına yapılan tüm keşifler hep bu aşamayla can buldu. Düşünceyle başlayan ve
oradan somuta varan noktaya gelene kadar ise arada yaşananlar ; bazen senelere
bazen ömürlere mal oldu. Hiçbir hayale kolay ulaşılamadı, bazen yarım kalan bir
proje bir başkası tarafından tamamlandı, ama düşünceler birleşip aynı hedefe
varılmak adına gösterilen tüm çabalar hayat buldu.
‘’Düşüncelerimiz sözlerimizi, sözlerimiz
duygularımızı, duygularımız davranışlarımızı belirliyor. Davranışlarımız içsel
realitemizin dışsal tezahürüdür.’’ diyor bu konunun uzmanları ve ne kadar doğru
aslında…
O düşüncelerimizi kontrol edebilmek lazım elden geldiğince.
Farkındalığımızı da artırmamız lazım ki bakış açımız genişlesin. Düşüncelere
bağlanmayı beynimiz kendi kendine yaptığına göre bu aşamada bize düşen görev de
düşüncelerimiz olumsuz olduğunda bunu
hemen olumluya çevirmek. Kolay mı bu iş? Değil elbette ama yarını daha mutlu
kucaklamak, yarına daha umutla yaklaşmak adına da çok önemli.
Yine uzmanların değindiğine göre bu aşamada önümüzdeki en büyük engel ise
bilinçaltındaki düşüncelerimiz. Üstelik günde yaklaşık 60000 düşüncenin
beynimizi ziyaret ettiğini ve bunların da kendi aralarında birbirleriyle
çarpıştığını kabul etmemiz lazım. İşte tüm bu karmaşayı olumluya ve kendi
lehimize çevirmeyi başarmamız adına bilinçaltımızı yeniden proglamlamızda NLP devreye giriyor. Bu yöntem,
bedenin ve zihnin işleyiş mekanizmasını kolayca kavranır hale getirerek doğru
kullanmayı öğretiyor. Yani bilinçaltını yeniden programlıyor. Günümüzde pek çok
kişi bununla kendisini adeta yeniden keşfediyor.
Kazanılan soyut düşünce kavramı ise özgür ve özgün düşünceyi
geliştirir. Düşünce kabiliyetini artırır. Soyut düşüncenin öğretilme yolu da
bence hayal kurmayı engellememekten geçiyor; sınırlar koymadan çocuklara
özgürce hayal etmenin yolu açılsa, sorgulamanın araştırmanın, kendinden bir
şeyler katmanın önemi kazandırılsa; düşünceleri de farkında olmadan soyut bir
bütünlük kazanmaya başlar. Böylesi özgür düşünen, düşündüklerini sorgulayan,
hayallerinin peşinde koşmalarına izin verilen bireylerden oluşan toplumlar da
sanattan, edebiyata, bilime hatta siyasete kadar her alanda başarılı olurlar.
Soyut düşüncenin güzel yolunda hep ışıkla, sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
26.05.2012
NOT:Bu güzel konu üzerinde farklı düşünmemi sağlayan, yapıcı fikirleri ile yolumu açan Sn.CAHİT BÜYÜKKANBER'e sonsuz teşekkürlerimle...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil