11 Kasım 2013 Pazartesi

ANNE KAPLUMBAĞANIN GÖZYAŞLARI ( 1 / 2 )

‘’Kaplumbağaları düşünün. Şayet endişelenirseniz, dünyadan umudunuzu keserseniz, hayatın sonu üzerine derin derin düşünürseniz, size her şey yok olmaya doğru koşturuyor gibi görünebilir; ama doğa sakince kaplumbağa hızıyla gelişiyordur. Genç kaplumbağa bebeklik dönemini kabuğunun içinde geçirir. Tecrübe kazanır ve o duvarın ardından dünyanın nasıl işlediğini öğrenir. Hiç endişeleri, hiç tasaları yoktur; ama muhteşem dünya, sizin kadar onlar için de var olmamış mıdır?’’

Bu paragraf Amerikalı yazar, düşünür ve çevreci Henry David Thoreau’ya ait. Okuduğumda oldukça etkiledi beni. Gerçekten üzerinde birazcık düşündüğümüzde; MUHTEŞEM dünyamızdaki canlıların da en az bizler kadar yaşama sıkı sıkıya tutunduklarını, yeri gelip direndiklerini; ama hepsini doğanın o müthiş döngüsü içinde uyumla ve SABIRLA gerçekleştirdiklerini fark ediyoruz. Öyle değil mi?

İşte bana bu farkındalığı sağlayan ve deniz kaplumbağalarının o gizemli yaşam senfonisini sizlerle paylaşmamı sağlayan; satırlarını severek okuduğum Plaj Evi kitabı oldu. Her bölümün başında kaplumbağaların bilinmeyen yönlerine kısacık yer verilmişti. Okurken aldığım notlar ve yaptığım araştırma sonucu edindiğim bilgiler bu yazının kaynağını oluşturdu. Neden mi paylaşmak istedim? Çünkü deniz kaplumbağalarının hayat hikayeleri, yaşama karşı verdikleri mücadele ve azimleri hepimize ders olacak nitelikte. Dile kolay, neredeyse 200 milyon yıldan beri dünyamızdaki varlıklarını bir şekilde koruyan  kaplumbağalardan söz ediyoruz. Hadi gelin beraberce onların büyülü, ama bir o kadar da zorlu dünyalarına masmavi bir dalış yapalım.

Deniz kaplumbağası Latince Caretta Caretta demek. Denizde 20 yıl hatta daha da uzun süre kalıp ergenleştikten sonra; dişi deniz kaplumbağası yuva yapmak için doğduğu sahillere geri dönüyor. Erkek olanları ise yavruyken girdiği denizden ölene kadar bir daha hiç çıkmıyor. Ama anne olmak kolay mı? Yaklaşık 150 kilo ağırlığındaki kızılımsı kahverengi kabuğunu yüzlerce bereketli yumurta ile dolduran anne kaplumbağalar; yavruları uğruna önlerindeki kilometrelerce deniz yolunu hiç durmadan kat ediyor. Onları doğdukları sahillere geri dönmeye iten sebep nedir kesin olarak bilinmiyor. Tamamen içgüdüsel olabileceği gibi genlerinden kaynaklanabileceği ve hatta bir takım kokulardan ya da seslerden etkilendikleri bile düşünülüyor uzmanlar tarafından.

Sonunda hiç durmadan, aç ve yorgun bir halde, tanıdığı sulara ulaşan deniz kaplumbağası; yuvasına uygun yer ve zemin bulmak için beklemeye başlıyor. Bu dönemde hiç acele etmiyor. Yavaş ve emin adımlarla ilerliyor. Ayın çekim gücü nedeniyle sular kabardığından, denizin içinde bir süre oyalanıyor. Geldiği kıyının yavrularını bırakacağı en güvenli yer olduğundan emin olana kadar sabır gösteriyor. Ancak işin henüz daha başında olduğunu da biliyor. Çünkü bir sezon boyunca ortalama 4 kez kuluçkaya yatması gerekiyor. Üstelik gücünün çoğunu yüzerek harcadığı halde ağzına bir lokma koymadan; annelik içgüdüsüyle ‘önce yavrularım’ diyor.

Ve sonunda o büyülü AN geliyor. Gecenin koyu karanlığında kıyıya çıkıyor. Adeta kocaman bir tank gibi, iyice ağırlaşmış bedenini yavaş yavaş sahilin kuru bölgesine doğru çekiyor. Ancak vardığı noktanın doğru yer olmadığını anlarsa, kumun içinde bir kök ya da kayayla karşılaşır veya davetsiz bir misafirin varlığını hissederse; yumurtalarını  bırakmadan denize geri dönüyor. Ta ki güvenli yeri bulana değin.

Anne kaplumbağa tüm şartlardan emin olduğunda; zorlu kazı başlıyor. Bu ritüeli arka yüzgeçlerini kullanarak yapıyor. Yaklaşık 45-55 cm. derinliğindeki yumurta yatağını hazırlamak için; her iki yüzgecini sırayla kullanarak kumu bir kepçe gibi kazıyor. 

Yaklaşık bir saate yakın süren kazma işi sonrası, yumurtlamaya geçiyor. Bu ise anneliğinin en özel anı. Hiç ara vermeden pinpon topu büyüklüğündeki yumurtalarını yuva çukuruna bırakmaya başlıyor. Genelde bir seferde 2-4 yumurta bırakarak yuvayı dolduruyor. Her yuvaya 80-150 arasında yumurta bırakıyor. Ve tüm bunları yaparken gözlerinden yaşlar boşanıyor. Cefakar bir annenin gözyaşları bunlar. Buram buram sevgi ve bağlılık kokuyor. Yaşayacağı durumu kabullenmiş. Kutsal görevi bittiğinde; bir daha geri dönmemek üzere yuvadan ve yavrularından ayrılacak olmasının sızısıyla ağlıyor anne kaplumbağa.

Gelin görün ki, bilim adamları bu gözyaşlarını sadece gözlerin temizlenmesi ve vücudun tuz dengesinin korunmasını sağlamak için üretildiğini açıklıyor. Dolayısıyla anne kaplumbağanın; çalışırken tuzlu suların gözlerinden sel gibi akmasının nedeni bu doğal beden dengesi. Ama kaplumbağa gözyaşlarını gören, bu muhteşem ritüeli öğrenen bir kadınsa; içgüdüsel olarak onun yavruları için ağladığını bilir bence.

Anne kaplumbağa ağlar; çünkü yavrularını biraz sonra kaderleriyle baş başa bırakıp gideceğinin farkındadır. Sadece bu mu? Yavrularını bekleyen onlarca tehlikeyi de bilir; tüm yırtıcıları, hızlı deniz akıntılarını, göz kamaştıran tehlikeli ışıkları, karmaşık deniz ağlarını. Üstelik her bir yavrusu eğer sağ kalırsa, tıpkı kendisi gibi yıllar boyu tek başına yüzecektir.

İster kaplumbağa olsun, ister başka bir canlı hangi anne yavrularının bu zor şartlarından endişe edip  gözyaşı dökmez ki? Doğanın kanunları elbette… Doğmanın, doğurmanın, terk etmenin zamanları… Acımasız ama o muhteşem denge için hepsi olmalı, yaşanmalı. Gözlerden sel gibi yaşlar aksa da o akışa uyulmalı, sabırla, sevgiyle tıpkı anne kaplumbağanın yaptığı gibi (devamı 2/2’ de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

09.10.2013 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...