BİR sayısı gizemini hiç
düşündünüz mü bilmiyorum. Ama matematik dünyasının gizemli sayılarına
baktığımızda BİR başı çekiyor. Öyle güzel denklikler var ki benim gibi
matematik severler için oldukça keyifli. Hatta bunlardan bir tanesini örnek
olarak paylaşmak da isterim. Sıralamadaki ahenge dikkat ettiğimizde; insan
ister istemez hayrete düşüyor.
Elbette BİR sayısının gizemi sadece rakamsal değeriyle sınırlı kalmıyor. Çünkü BİR sayısının anlamına baktığımızda; tekliği ifade etmesinin yanında çokluğu da ifade ettiğini anlıyoruz. Bütünü tek bir başlık altında gösteriyor bizlere. İşte güzellikte burada. Bazen bir ile tanımladığımız bir şey karşımızda iki, üç, on, hatta belki yüz, belki bin bile olabiliyor.
Örnek mi? Çocukluğumuzdan
gelen ve hiç unutmadığımız o bilindik tekerleme gibi.
‘’Çarşıdan aldım BİR
tane, eve getirdim BİN tane. ‘’ Kıpkırmızı kocaman bir narı düşünün. Elimizde
sadece bir tane tuttuğumuzu düşünürken; kesip o muhteşem tanelerine
ulaştığımızda bir çoğalır ve belki yüz olur.
Bir başka örnek mi?
Bedenimiz bir tane değil mi? Ama içinde organlarımız var. Daha içinde kanımız.
Daha içinde hücrelerimiz, binlerce…
İşte BİRden ÇOK olmak.
Elbette yazımın girizgahiydı bu bölüm. Ama şimdi gelin; duygu düşünce ve
davranışlarımızdaki BİRi nasıl ÇOK yapabiliriz onun yollarını aralayalım.
Mevlana’nın torunları
olarak hepimiz; onun o eşsiz hoşgörüsünün damlalarından nasibimizi almaya
çalışıyoruz. Seneler önce söylediği her bir cümle ile yine ve yeniden düşünüp;
kendi hayat çizgimizdeki ışıltıları artırmak tüm çabamız. Bunu yaparken de
paylaşıp çoğalmak elbette. BİRken ÇOK olmak. Çoğaldıkça daha emin adımlarla,
daha güvenle hayata sarılmak. Bunun için gayret göstermek. Çünkü kaliteli
yaşamın yolu buradan geçiyor ve bence bize en çok bu hayat tarzı yakışıyor.
Tıpkı ünlü şair Özdemir
Asaf’ın söylediği gibi;
‘’Birdim çoğaldım.
Herkes sandı yok olandım.
Anlasalardı benden bir parça olduklarını.
Bu halde olmazlardı.’’
Her yeni güne elimizden
geldiğince pozitif enerjiyle dolu olarak başlamak; tebessümlerin bulaşıcı
olduğuna inanmak çok önemli. Çünkü bu durum önce kendimizi(BİR), sonra da
etrafımızdaki insanları(ÇOK) olumlu anlamda etkiliyor. Evet belki kimine sadece
kısacık bir AN dokunup geçiyoruz, kimine ise defalarca. Bir kısmının hayatımıza
girmesiyle çıkması bir oluyor. Bir bölümü tıpkı bir ağaç gibi varlıklarıyla kök
salıyor.
Her ne şekilde olursa
olsun enerji aktarımı gerçekleşiyor ve bizler yüksek enerjiyle dokunduğumuzda;
her şeyin rengi daha bir canlı, daha bir gösterişli oluyor. Bu nedenledir ki o
cıvıl cıvıl pozitif enerjimiz; enerjisi düşük olan insanların yaydığı olumsuz
enerjiyi sönümlüyor. Dengeyi sağlıyor.
Peki, bunu yaparken
kendi enerjimiz azalıyor mu? Elbette hayır. Tam tersine pozitif enerjimizi
yaydıkça olumlu geri dönüşlerin etkisiyle kendimizi adeta şarj ediyoruz. Bu
konunun uzmanı değilim; ama kendi yaşantımdaki deneyimlerim bana bunu öğretti.
Verdikçe azalmıyor insan. Tam tersine çoğalıyor.
BİRken ÇOK oluyor.
Paylaşımımız ister
pozitif enerji olsun. İster kocaman bir tebessüm. İster sımsıcak bir sözcük ya
da içten bir dilek. İsterse maddi herhangi bir şey. Gönülden verdiğimizde; hiç
beklemediğimiz geri dönüşlerle öyle çoğalıyoruz ki, daha da çok veresimiz
geliyor. Bu zenginliği hissetmek ise dünyanın en muhteşem duygusu bence. Siz ne
dersiniz? Var mı bu güzel duygunun yerine konabilecek daha naif bir dokunuş?
Bence yok.
Dr. Stefan Hawkins’in
‘’The Eye of the I ‘’ isimli kitabındaki ilginç araştırma sonuçları da bunu
doğrular nitelikte. Belki çoğumuz biliyoruz artık ama; bir kez daha paylaşmak
istedim kalıcı olması adına hafızamızda.
* Hayata iyimser bakan,
başkalarını yargılamaktan uzak duran bir insan; düşük seviyede enerjiye sahip
90 bin insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemekte.
* Sevgi dolu bir yaşamı
olan, saf sevgi enerjisi yayan, hayata sevgi ile kendini açan bir insan; düşük
seviyede enerjiye sahip 750 bin insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemekte.
* Aydınlık, mutluluk ve
sonsuz bir huzur içinde yaşayan bir insan, 10 milyon insanın olumsuzluğunu tek
başına dengelemekte.
* Faziletli, beden ötesi
saf ruha sahip, "bir" olmaya inanan ve bu tarz enerji yayan insan; 70
milyon insanın olumsuzluğunu tek başına dengelemekte.
Hiç de hafife alınacak
rakamlar değil bunlar. Düşünsenize pozitif duygularla yeni güne başlayan bir
insanın etkisini. O yüksek enerjisiyle ne kadar çok düşük enerjiyi sönümlüyor.
Onların da hayata farklı ve güzel bakmalarına olanak sağlıyor. Birken iki,
ikiyken beş, onken yüz olmak böyle bir şey.
Hele hele bu teknoloji
ve hız çağında. Paylaşımların bu denli hızla el değiştirdiği muhteşem ortamda.
İstediğimiz bilgilere anında ulaşma lüksümüz varken. Neden yazılarımızda,
sözcüklerimizde bunu önemsemeyelim ki? Hep başkalarından beklemek niye? Ben
yapamıyorum, bir türlü hayata olumlu bakamıyorum demek işin kolayına kaçmak
değil de nedir sizce?
Her zaman tekrarladığımız
gibi hayatın kıymeti ancak ANlardaki güzelliklerde saklı. Ne geçmişte, ne de
gelecek endişesinde. Anları fark eden ve o güzelliklere odaklanan bir insanın
tebessüm etmemesi, şükür etmemesi bence mümkün değil. Ve o bir tebessüm hiç
beklemediğiniz bir şekilde bin oluyor zaten.
Evet hayatın zor yanları
var ve hepimiz gün oluyor ki o incecik elekten geçerken un ufak olup
dağılıyoruz. Ama hemen toparlanmak, o gücü yeniden bulmak yine bizim elimizde.
İşte farkındalığın önemi. İşte kendimize güvenin şaşmaz desteği. Bize bizden
başka kimse yardım edemez.
İçimizdeki çocuğu en iyi
kim tanıyor? Elbette biz kendimiz. O çocuk düşüp yara bere içinde kaldığında da
onu sakinleştirmek, yaralarını öperek iyileştirmek sadece bizim elimizde.
Bırakalım içimizdeki çocuk hep yaramaz kalsın, hep muzurluklar yapsın. Çoşsun
çoşabildiğince. Ama bilsin ki ağladığında el uzatacak sımsıcak kalp hemen yanı
başında.
Kendimizi ne kadar çok
seversek, ne kadar çok güvenirsek o denli enerjiyle dolu oluruz. Ve o pozitif
enerjimizle pek çok insana tılsımlı dokunuşlar yapabiliriz tıpkı Dr. Hawkins’in
deneyimlerinde olduğu gibi. Varsın bizim etki edebildiğimiz insan sayısı o gün
için sadece beş ya da on olsun. Ne fark eder ki? Onlar da kendi dünyalarındaki
o olumlu etkinin gücüyle başkalarına el uzatacaklar nasılsa. Ve damlalar
çoğaldıkça akıştaki o dingin su olup ‘’BİR olup’’ evrene katılacak.
Peki her yeni güne
pozitif uyanmak bu kadar kolay mı? Evet kolay. Çünkü yeni gün yeni şeyler
öğrenmek demek. Yeni gün yeni umutlar demek. Yeni gün sağlıkla nefes almamızın
farkındalığı demek. Yaşayacak olduklarımıza hazırız edasıyla yataktan
kalkmanın; sevgiyle kendimize bakmanın ve gülümsemenin yolu demek. Daha ne
olsun?
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
26.10.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder