Victor E. Frankl’ ın
hayatından ve yaptıklarından ‘’Acıyı Mutluluğa Çeviren İsim’’ başlıklı yazımda
daha önce bahsetmiştim. Hani Hitlerin ölüm kamplarında yıllarca tutuklu olarak
kalan, sevdiklerini orada kaybeden Viyanalı doktor. Acıyı, sabrı ve
düşünceleriyle yoğurup mutluluğu yakalayan nöroloji ve psikoloji profesörü.
Aynı zamanda LOGOTERAPİ’nin kurucusu.
Onu ve hayata bakışını
daha iyi anlayabilmek adına; kendi imzasını taşıyan ‘’İnsanın Anlam Arayışı’’
isimli kitabını neredeyse satır satır okudum.
Ve her bir cümlede hayata bakışımızın nasıl olduğunu sorgulamaktan geri duramadım.
Not aldığım pek çok
bölüm var. İşte şimdi bahsedeceğim LOGODRAMA yöntemi de bunlardan bir tanesi. Önce
satır aralarında gezinelim ve yöntemi anlamaya çalışalım.
Hayatımızı ve
yaptıklarımızı sorgulamak adına elimizde yepyeni bir fırsat daha.
Yaşamımız,
sıkıntılarımız hakkında düşünme zamanı şimdi. Ve hatta tabirimi mazur görün
pireyi deve yapmalarımız hakkında da. Her daim yetersiz kalan şükürlerimiz
içinse daha fazla geç kalmayalım derim ben. İnanın bana yazımın sonunda, kendi
hayatınıza ve eğer varsa yaşamınızdaki sorunlara daha farklı bir gözle
bakacaksınız.
Ancak bu yöntemi
denemek, kendi hayatımıza uyarlamak biraz cesaret gerektiriyor. Neden mi? Çünkü
bir AN için durup hayatınıza dışardan bakmanız ve yaşadıklarınızla; varsa acılarınızla
kederlerinizle yüzleşmeniz lazım.
Eğer onları sandığınızın
en dip bölümlerine atmışsanız; üstelik, üstüne kilitler vurduğunuz sandığı her
açışınızda karşınıza çıkacak diye korkuyorsanız vay halinize. Unutmayalım ki
böyle davranmak size sadece olduğunuz yerde kürek çektirir o kadar. Bir adım
ileriye gitmeniz, hayal kurup onları canlandırmanız neredeyse imkansız. Belki siz
de farkındasınız tüm olanların. Belki de hiç yokmuş gibi davranıyorsunuz kendi
kendinizi kandırarak.
Peki ama nereye kadar? İç
sesiniz bir gün çığlık çığlığa bağırdığında vakit çok geç olabilir. Öyle değil
mi? Daha fazla ertelemeden, hemen şimdi
kurtulmak, cesurca yüzleşmek en güzeli. Evet canınız bir kez daha yanacak hem
de çok yanacak ama o kadar. Sırtınızda yıllardır taşıdığınız yüklerden kurtulacaksınız sonunda. Yeter ki buna inanın
hem de tüm kalbinizle.
Yöntemi doktor Frankl’in
verdiği örnekle daha sadeleştirerek aktarmaya çalışacağım.
Örneğimize konuk
olan kişinin hayatı gerçekten de çok zorlu bir yokuş. Kendisi otuz yaşlarında
gencecik bir anne. İki erkek çocuğu olmuş. Bir tanesini henüz 11 yaşındayken kaybetmiş.
Diğeri ise çocuk felcinden ötürü tekerlekli sandalyeye mahkum. Yaşamı tek
başına göğüsleyen kadın, çektiği acılarla mücadele etmekten dolayı yorgundur. Kendisine
çıkış noktaları ararken çeşitli terapi gruplarından ve doktorlardan yardım alır.
Ancak gün gelip hayatın öyle çaresiz bir noktasında tıkanıp kalır ki. İşte o
çaresizlik anında, hem kendi hem de engelli oğlunun yaşamına son vermeye karar
verir. Ancak ne olur dersiniz? Kadının engelli oğlu bu keskin karara karşı çıkar.
Yaşamını çok sevdiğini, ölmek istemediğini adeta haykırarak dile getirir.
İşte tam da bu noktada
devreye giren Doktor Frankl, o zamana değin doktorların yapamadığını yapıp
kadının hayatında bir logodrama yaratır. Ondan bir an için 80 yaşında, ölüm
döşeğinde bir kadın olduğunu hayal etmesini ister. Çocuksuz ancak mali
başarılarla dolu bir yaşamı olduğunu da. Sonra da neler hissettiğini sorar
kendisine. Hiç evlenmemiş, çocuksuz ancak başarılı bir iş kadını olarak
yaşlanmaktan mutlu mudur? Kadının cevabı hayli ilginçtir, ancak elbette Doktor
Frankl’in beklediği yanıttır. Çünkü kadın; gerek iş gerekse sosyal yaşamını
dolu dolu yaşadığını, ancak elindeki yüklü maddi birikime rağmen, geldiği
noktada kendisini mutlu hissetmediğini itiraf eder. Bunun üzerine doktor
Frankl, kadına nasıl bir hayatı arzu ettiğini sorar. Gerçek yaşamıyla o ANda yüzleşen
kadının cevabı zorlu hayatına bakışını bir anda değiştirir. ‘’Çocuklarım olsun
istedim. Evet oldu. Birini kaybettim, acım hala devam ediyor, üstelik diğer oğlum
da engelli ve bana muhtaç. Ancak o benim oğlum. Ben onun için elimden geleni
fazlasıyla yaptım. Ondan hayatı seven, çok güzel bir insan yarattım. Yaşamım asla
bir başarısızlık değil, kendi adıma huzurluyum.’’
İşte burada yapılan
hayatın o kısır döngüsü ve çaresizliği içindeyken; sanki ölüm döşeğindeymiş
gibi geri dönüp yaşama bakmak ve yaptıklarına, hayatına bir ANLAM yüklemek.
Kadın da bu logodrama yöntemiyle bunu açık olarak görür. Aynı zamanda çocuk
yaşta kaybettiği oğlunun ki kısa bir yaşamın bile çoşku ve sevgi açısından
zengin; üstelik 80 yıl süren bir yaşamdan daha ANLAMLI olabileceğini anlar.
Bence çok çarpıcı bir
örnek. Hayatımızın anlamını kavramak ve her şart altında yaşama sımsıkı
sarılmak adına. Sizce de öyle değil mi?
Hayatımızın akışı büyük
ölçüde bizim elimizde. Yeri gelip unutarak, yeri gelip elimizde kalanların
değerine değer katarak yaşama asılmak gerekiyor.
Tıpkı ünlü şair Nâzım Hikmet’in
dediği gibi.
‘’Gitmek sadece bir
eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim’’
Gelin bizler de bu
devrimi yapacak kadar cesaretli olalım. Dünün endişelerini, yüreğimizi kavuran
acılarını bir yana bırakırken, o acılardan da bir ANLAM yaratalım.
Oysa ki çoğumuz ne
yapıyoruz? Unutulması gerekli pek çok şeyi unutmak ve hatta affetmek yerine
sırtımızda taşıyoruz. İnatla unutmak istemiyoruz. Belki de kendimize acı
çektirerek yaşamın anlamını sorguladığımızı sanıyoruz. Ama bu arada yüreğimizi
kan revan içinde bıraktığımızı, yaşamla aramızdaki ipleri birer birer kestiğimizi
fark edemiyoruz.
Bakın Halil CİBRAN ‘ın
dizelerine.
‘’Zihnimiz
bir süngerdir, yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun
akmak yerine, sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!’’
Tam tersine yaşamın
anlamını sorgulamanın yolu belki de kendi logodramamızı yaratıp; yaşamın yoğun
trafiğinde bir AN için soluklanmadan geçiyordur. Ne dersiniz? Yaratacağımız en
hafif logodrama bile farkındalığımızı artırarak, hayata bakışımızı değiştirebilir.
Üstelik uygulaması zor da değil. Biraz hayal gücü yeter de artar bile. Öyle
değil mi? Sonuçta şükürlerle yeni güne gülümsemek varken, ne olur fazla geç
kalmayalım. Denemekten, biraz cesaret biraz da özveri göstermekten
kaçınmayalım.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
05.11.2013
NOT: Victor E. Frankl’ın
hayatını ve yaptıklarını yeniden hatırlamak isteyenler için; http://belgineryavuz.blogspot.com/2013/05/aciyi-mutluluga-ceviren-isim.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder