‘’Kendi kendime konuştum
bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki “söz ver kendine”
Denizleri seviyorsan, dalgaları da
seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
KORKARAK yaşıyorsan, yalnızca hayatı
seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları
erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman, hep acele
etmem bundan, anladım.’’
Bu
güzel satırlar ünlü Alman filozof ve şair Friedrich Wilhelm Nietzsche’ye ait.
Hayatı
seyretmek değil, bizzat içinde olup yaşamayı seçenlerdeniz hepimiz. Yeri
gelecek azgın dalgalarda olacak, fırtınalar da. Ama süt liman denizi kimse
elimizden alamaz biz izin vermediğimiz sürece. Her şey bizimle başlıyor ve bizde
bitiyor. Öyle değil mi?
Evet kafamızın içinde
dolaşıp duran pek çok olumsuz düşünce var. Üstelik ne zaman geliyorlar fark
edemiyoruz bile. Ve çoğu bizim hayata bakışımızı fena şekilde etkiliyor. Adeta
bize DUR diyor. İşte korkularımız da bu olumsuz düşüncelerin başında geliyor
maalesef. Peki korku nedir gerçekten, neden korkarız?
‘’Korku ilginç bir
duygudur. Kan akışını, kalp atışlarını, solunumu, düşünceyi, sindirimi her şeyi
bozar. Bazı şeyleri sona erdirir. Korkunun
içimizde yol açtığı zarar işte böyledir.’’ der Amerikalı ünlü kadın yazar Marlo
Morgan.
Gerçekten de korku
devreye girdiğinde, yaşama bakışımız değişiyor. Neşemiz bir anda kaçıyor. Kurduğumuz
hayallerin o pembe mavi balonları sönüveriyor aniden. O canlı enerjimizden eser
kalmıyor, öyle değil mi? Peki ne yapmalıyız?
Uzmanlar; olumsuz
duygularımızı hissettiğimiz anda onları olumlu olanlarla yer değiştirmemiz
gerektiğini belirtiyor. Korkuyorsak, içimizden cesaretli olduğumuzu ve güvende
bulunduğumuzu tekrarlamak gibi. Önemli olan bizler fark etmeden beynimize
üşüşen korkularımızın farkında olmak. Korkunun sadece hayal olduğuna kendimizi
inandırmak. Ve sonrasında daha olumlu
düşünmeye çalışmak.
Aslında biliyor musunuz,
istediğimiz her şeyin diğer tarafında bir şekilde korkularımız var. Tıpkı
Amerikalı yazar Jack Canfield ‘in (ki bizler daha çok onu ‘Tavuk suyuna
çorbalar ‘’ isimli kitabıyla tanıyoruz) sözlerindeki gibi.
"Everything you want is on the other side
of fear. Yani istediğiniz her şey korkunun diğer tarafındadır.’’
Bir yanda çok
istediklerimiz, hayallerimiz, arzularımız. Diğer yanda devasa korkularımız.
Başa baş bir çatışma içindeler. Sadece bu durum bile yaşam sahnesindeki
kaliteli duruşumuzu ve mutluluğumuzu bir şekilde etkiliyor. Bizi fark
ettirmeden yoruyor.
Korku üzerinde araştırma
yapan uzmanlar; korkunun iş yaşamından, sosyal yaşama ve hatta ikili ilişkilere
kadar etki ettiğini söylüyor. Düşünsenize bazen hayat bizi öyle bir noktaya
getiriyor ki; sadece korkularımız yüzünden evliliğimizi ya da işimizi
sürdürüyoruz. Ayaklarımız her sabah geri geri giderken; korkularımızın duvarı
arkasından çıkaramadığımız başımızla hayatı karşılıyoruz. Ne yaptığımız iş, ne
yaşadığımız evlilik bizi doyurmuyor, mutlu etmiyor haliyle. Oysa ki duygu ve düşüncelerimizin
özgür olması dünyanın en güzel tadı. Bu nedenle ne yapıp edip korkularımızla
yüzleşmemiz ve bir an önce onlardan arınmamız gerekiyor. Şimdiye kadar hiç
aklınıza geldi mi bilmem ama yapılan araştırmalar; en üst düzey yöneticilerde
ve hatta liderde de korkunun yaşandığını ortaya çıkarmış. Onların başarıyı
yakalamaları da tıpkı bizler gibi korkularıyla yüzleştiğinde gerçekleşmiş.
O halde gelin bırakalım
korkularımızı. Hayatımızda korkulara, korku dolu düşlere yer olmasın. Ve
içimizdeki sıcacık sevginin korkularımızı yok etmesine izin verelim. Peki sevginin
gücü bunun üstesinden gelir mi? İçimizi daraltan, baskılar altına alan tüm o
olumsuzlukları silip, tertemiz yapar mı?
Bu soruya kocaman bir EVET diyorum ben. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
11.11.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder