24 Şubat 2014 Pazartesi

NEŞENİN MIKNATIS ETKİSİ (1/2)

Kendimize bir iyilik mi yapmak istiyoruz? Üstelik bu iyilik dokunuşu etrafımıza da bulaşsın, katlanarak artsın mı istiyoruz? O zaman gelin NEŞELİ olmaya çalışalım.

Bu cümleyi okuduğunuzda içinizden ‘’hiç de kolay değil, benim yaşadıklarımı bilsen sen de neşeli olamazsın ki‘’ dediğinizi duyar gibiyim. Elbette haklısınız. Elbette yaşam zor. Sıkıntılar bitmiyor. Henüz bir tanesiyle baş edemeden, peşinden yeni sıkıntılar ortaya çıkıyor.

Ama hayat hep böyle dalgalı olacak. Bazen zorlu, bazen fırtınalı, bazen süt liman deniz misali. Bize düşen gayret etmek olmalı. Elimizden geldiğince, var olan koşullarımızla neşe kıvılcımlarını çaktırmalı. Şartlar ne kadar zor olursa olsun, o kıvılcımların sönmesine izin vermemeli. Çünkü o fırtınalardan, o karabasanlardan daha kolay kurtulmanın yolu buradan geçiyor.

Nasıl mı? Cevabı ünlü Amerikalı yazar Orison Swett Marden’in sözlerinde saklı.

‘’Neşeli olabilmek hayatınızda kendinize ve başkalarına yapabileceğiniz iyiliklerin en büyüğüdür. Çünkü neşeli bir mizaçta çekim gücü vardır. O hayatın iyi şeylerini çeken bir mıknatıstır. ‘’

İşte hayatın iyi ve güzel şeylerini çekebilmenin yolu. Bu yolda olabildiğince vakit geçirmek ve neşenin mıknatıs etkisinden faydalanmak gerek. Çünkü hepimizin neşeye ihtiyacı var. Hem de hiç olmadığımız kadar. Gülümsemeye, doya doya tebessüm etmeye de. Ancak o zaman içinde bulunduğumuz bu zorlu süreçleri atlatabilir, umutlarımıza ekleyeceğimiz sevgi damlalarını çoğaltabiliriz. Elele beraberce.

İçimizde hep var olan, bizden sadece tek bir sinyal bekleyen ve o sinyal gelmediği sürece hep içimizde tutsak kalan duygumuz hangisiymiş biliyor musunuz?

NEŞE.

Üstelik yine bizler tarafından bir anda acıya çevrilebiliyormuş.

Nasıl mı? Beklentilerimiz olmadığında.

Gerçekten de duygularımız iç içe geçmiş labirentler gibi adeta. Ve bizler çoğunlukla duygu ve düşüncelerimizin kontrolünü kaybettiğimiz noktalarda; bu labirentler arasında gözü kapalı dolaşıyoruz. Çıkış yolunu bir türlü bulamıyoruz. İçimizdeki o güzelim cevherleri heba edip, ömür tüketiyoruz.

Neşe içimizde her an var olan en doğal duygumuz. Bizden beklediği ise sadece özgür bırakılmak. Şartlara ve durumlara göre yasaklar ardına itilmemek. Konunun uzmanları her nefes alışımızda aslında neşe titreşimleri yaydığımızı belirtiyor. Ancak bizler bunun farkında değiliz. Çünkü başka şeylere odaklanıyor, gereksiz pek çok ayrıntıda boğulup gidiyoruz.

Gelin, her yeni günde, önce sonsuzluktan çalınan bir AN yaratalım kendimize. 
Gülümseyelim, kendi ruhumuzla beraber etrafımıza. Bir tebessüm bin olurken, ANların artık sonsuzluktan çalınmasına bile gerek kalmadığını anlayalım. Hep göz önünde olduklarını, aslında bizlere el salladıklarını bilelim. Hayatın bize sunduklarını en doğru şekliyle fark edebilmenin ve mutlu olmanın tadına varalım. Gün geceye karışırken, huzur yanı başımızda, rengarenk rüyalar ise ceplerimizde olacak inanın bana.

Kendimizi seviyorsak, değer veriyorsak çevremize daha güzel enerjiler yayacağımızın bilincindeysek eğer; her yeni gün bizim için bir başka güzel yolculuk aslında. Öyle değil mi? Yaşanacak pek çok AN, görülecek pek çok detay ve paylaşılacak sıcacık sevgilerle dopdolu. Aradaki o gri siyah renkler varsın olsun. Biz diğer renklere sarıldıktan sonra ne önemi var ki?

Sevgi dolu bir ruh, aydınlık bir bakış ve bitmeyen hayallerle insan nelere imza atmaz ki? Yaşamın o dur durak bilmeyen koşturması içinde çabalarken hepimizin gayesi bu değil mi?  Bunun için hepimiz okuyor, öğreniyor, araştırıyor, tabiri yerindeyse didinip duruyoruz. Ama önceliği kendimize vermemiz gerektiğini bir an olsun unutmadan. Çünkü her şey kendimizle şekilleniyor.

Bakın İranlı İslam âlimi ve filozofu İmamı Gazali ne der?

‘’KENDİNE değer ver ve GÖNLÜNÜ olgunlaştır. Çünkü SEN bedeninle değil, Ruhunla İNSANSIN. "

İçindeki sevgiyle ruhunu hep tertemiz tutan, vicdanından yana hiç sorunu olmayan bir insan olmak ne kadar güzeldir. Kalbindekileri sadece kendisi için değil, başkaları için de isteyebilmek; sevinçleriyle mutlu olup, üzüntülerini katmerleştirmek yerine, geçirmek için çaba harcamak nasıl güzel bir erdemdir. Kısacası önce insan olmak, önce adam gibi adam olmak; hepimizin ilk gayesi değil mi? Ve çocuklarımıza vereceğimiz ilk eğitim.

Hayallerimiz olsun bir dolu. Hem de devasa hayaller. Yürekten inanarak istediğimiz her hayalimiz gün gelir gerçek olur. Olmayanlar için üzülmek yerine, başka hayalleri devreye sokmak çok mu zor? Olanlar için mutlu olduğumuzda şükrediyoruz ya dolu dolu; ben diyorum ki aynını olmayan hayallerimiz için de yapsak. Olana da olmayana da şükretmek içinizi ferahlatacak çünkü. Zenginleştirecek. Gönül zenginliğine ulaşabilmek bu kadar kolay aslında. Neşeli olmak, mıknatıs etkisi yaratmak da. (devamı 2/2 ‘de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

02.01.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...