Neşe, dışa vurulan
sevinç hali olarak açıklanıyor sözlüklerde. Ama o kadar basit değil, çünkü
içinde kocaman pozitif bir enerji barındırıyor. İşte mıknatıs etkisi de buradan
geliyor. Mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir, neşeli insanlar kolay kolay
öfkelenmezler. Daha sakin, daha hoşgörülüdürler. Olaylara daha iyimser bakarlar.
Kendileriyle temas halinde olan insanlara
umut ve sevinç aşılarlar. Sanki görünmez bir kalkanın ardındadırlar.
Hayatın olumsuz hiçbir yanından etkilenmiyorlarmış gibi yaşarlar. Bizlerin
kızdığı durumlara gülüp geçerler. Hatta bu nedenle bazen yanlış bile
anlaşılırlar. Ama ne gam. Biz dert ederiz de onlar etmezler. Ne güzeldir
böylesi ruh haline sahip olmak, bunu korumak. Üstelik içteki o sıcacık enerji
dalgasıyla etrafındakileri pozitif anlamda etkilemek, neşelendirmek. Böyle
insanlar hepimizin özlediği, arkadaş olarak yanında bulunmak istediğimiz
kişiler değil mi? O halde gelin işe önce kendimizden başlayalım. Neşeli olmayı,
bu güzel duygunun ruhumuza katacaklarını önemseyelim.
Neşenin beynimizde daha
kalıcı olması adına; Amerikalı ünlü yazar Orison Sweet Marden’in neşeyle ilgili
sözlerine devam etmek istiyorum izninizle.
‘’Neşeli bir ruh ne büyük
bir zenginlik hazinesidir. İyimser olabilmek kıymetli bir mirastır. Zira
sükunet ve barış daima onunla beraberdir. Onun ışığı etrafındaki gölgeleri
kovar: Kederli kalpleri aydınlatır. Onun kudreti ümitsizlere bile sevinç ve
cesaret getirir. Hele iyimserlik özelliği sevimlilik, nezaket ve yüz güzelliği
ile bir arada bulunursa, yeryüzünün hiç bir hazinesi bununla kıyaslanamaz. Bu
paha biçilmez nimeti elde etmek sanıldığı kadar zor değildir; zira neşeli bir
yüz, sıcak ve cömert bir kalbin yansımasıdır. İçteki güneş, ilk önce yüzde
değil ruhta doğar; oradan yüze yansır. Yüze parlaklık veren tatlı gülümseme,
içimizdeki güneş ışığından başka bir şey değildir.’’
Her satırı o kadar doğru
ki. Yaz, kış ya da bahar… İçimizde güneş olduktan sonra her mevsim içimizi
ısıtmaz mı? Karanlık anlarımızı ışıltılarla kaplamaz mı? İçimizdeki o güneşe,
minicik ve sessiz çocuğa çok iyi bakalım. Bakalım ki, sevgiyle tebessüm etmemiz
kolaylaşsın. Neşemizi her daim canlı tutmanın en güzel yolu bu.
Dünyanın tanıdığı ünlü
kişisel gelişim uzmanı Amerikalı Anthony Robbins’in ‘’İçinizdeki Devi Uyandırın’’
isimli eserini okuyanlar bilirler. Burada bizlerin hayat karşısında daha
sağlam, daha kararlı ve güçlü durmamıza vesile olan 10 duygudan söz edilir.
Bunlar Sevgi ve Sıcaklık; Takdir ve Minnet; Merak; Heyecan ve İhtiras; Kararlılık;
Esneklik; Güven; Neşe; Canlılık ve Katkı’ dır. Her bir duygu başlı başına çok önemli
elbette; ama neşe duygusunun bir farkı var. O da mıknatıs etkisi yaratması.
Hayata tutkuyla bağlı
olan, yaşamayı seven insanların en temel özelliği nedir biliyor musunuz? Güzellikleri,
detayları fark etmek, çevrelerine, olan bitene farkındalıkla bakmayı bilmek ve
sıklıkla şükretmek. Aslında bizler de böyle olmanın adımlarını öğrenmiyor muyuz
her yeni günde? O halde doğru yoldayız. Ne kadar çok şükredecek detay bulursak
o kadar iyi, neşe duygumuzun varlığını koruması için. Ama sadece bu kadar değil
neşeli olmanın yolu.
Yeri geldiğinde
zorlandığımızda, neşemizi kaçıracak olay ya da kişilerle karşılaştığımızda
içimizdeki umuda sarılmamız gerekiyor. Güzel şartlarda neşeli olmak elbette daha
kolay. Asıl olan zor şartlarda bunu fark edip koruyabilmek. Bunun sırrı ise umutlarımızı
her dem taze tutmakta saklı. Ara sıra çılgın, ara sıra çocuk olmak; kendimizi
önemsemek ve sadece kendimiz için bir şeyler yapabilmek; neşenin yollarını açan
anahtarlar. Ve tüm bunlar içimizdeki öz güvenle kesişiyor. Yani kendimize inanmamız,
her türlü zorluk karşısında dimdik ayakta kalacağımıza güvenmemiz çok önemli.
Kısaca toparlayacak
olursak; uzmanların belirttiği üç temel nokta var neşemizi besleyen.
ŞÜKÜR, UMUT, ÖZ GÜVEN. Ben
izninizle SEVGİyi de eklemek istiyorum.
Bunlar varsa neşenin
yolları hepimize açık. Daha çok neşe, daha çok mıknatıs etkisi ve daha huzurlu,
neşeli bir toplum demek. Her şey BİZde başlıyor ve BİZde şekilleniyor. İşte bu
nedenle her birimiz son derece kıymetliyiz; yaptıklarımız, yapacaklarımız ve
paylaşacaklarımızla.
‘’Küçük keyiflere bayılırım ben. Karmaşık
ruhların son sığınağıdır onlar. ‘’ der Oscar Wilde.
İşte bizim de yapmamız
gereken de sadece bu kadar. Kendimiz için minicik molalar ve imkanlar yaratmak.
Bir anlamda içimizdeki neşeyi hatırlamak ve hep canlı tutmak. İnanın hepimiz
bunu fazlasıyla hak ediyoruz. Ruhumuzdaki o tatlı neşenin kıpırtılarıyla hem ANların
farkına varmamız kolaylaşacak; hem de mıknatıs etkimiz etrafımızda pek çok
neşeli gülüşün belirmesine sebep olacak. Daha ne olsun?
Uzmanlar neşenin bizim
en doğal halimiz olduğunu söylüyor. Farkındalıkla aldığımız her nefeste ‘Ben
buradayım.’ diye adeta bağırıyor. Bu çok güzel değil mi sizce de?
Fark edelim
yeter ki. Böylece hayatın akışına daha kolay uyum sağlıyoruz. Sevgiyi ve aşkı
daha çok hissediyor, kalbimizi daha çok açıyoruz. Güvenimiz tam olduğu için
zorluklar bile bize umutsuzluk vermiyor.
Tam tersine bizi öfkeden, ani
kızgınlıklardan uzak tutuyor. Karşımızdaki insanlara daha anlayışla
yaklaşmamıza vesile oluyor. Ama ne zaman ki kendi kendimize neşeli olup olmadığımızı
sorgulamaya başlıyoruz; işte o zaman zihin devreye girdiği ve doğal akışı
bozduğu için neşe hissimiz içine kapanıyor. Başka bir yere gidip kaybolmuyor
ama sessizleşiyor. Sabırla bizim onu fark etmemizi bekliyor. Akışta olmak,
zorlamamak işte bu yüzden çok önemli.
Duygularımızın kaynağı
biz olduğumuza göre her şey bizim elimizde. Tüm duygularımızın önce farkında
olmak, sonra da olumsuzları eleyip neşe gibi olumlu duygulara yer vermek sadece
bir iki dakikamızı alacak, o kadar. Yeter ki kendimize güvenelim, önce
kendimizi sevelim ve her yeni sabaha, güne, elimizdekilere şükredelim. Her bir
adımda kendimizi daha iyi hissettikçe, bir adım daha atalım. Şimdinin
güzelliğinde yarını inşa ederken; hiçbir şeyin aslında sanıldığı kadar zor
olmadığını görelim. Kendimizi iyi hissedip, neşenin mıknatıs etkisine
kavuştukça, kendi gücümüzü artırdığımız gibi başka insanlara da ışık olalım.
Hayat paylaşınca daha güzel değil mi zaten?
Son söz; Amerikalı ünlü
yazar ve konuşmacı Les Brown’ dan.
‘’Ay'ı hedeflersen,
ıskaladığında bile yıldızların arasında olursun.’’
Muhteşem bir hayat
felsefesi. Hedefimiz ay olsun ki, ıskaladığımızda bile bize mucize dolu
ışıltılarla göz kırpan pek çok yıldız sarsın dört bir yanımızı.
Sevgiyle neşeyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
02.01.2014
Kaynaklar: http://www.zaman.com.tr,
http://www.mutlumikrop.com,
http://www.edebyahu.com/icinizdeki-devi-uyandirin-antony-robins
Güzel bir yazı, farkındalık ve bunun verdiği sevinç halini yaşamak. Yazılarınızın devamını dilerim. 2014 de face te paylaşmıştım. Şidi yeniden paylaşıyorum.
YanıtlaSil