"İnsan her nefeste
yeni birisi olur ve her nefes, içini doldurduğumuz kelimelerle bilmediğimiz bir
aleme yolculuk eder; sonra da oradan hediyelerle geri döner." diyor Mevlana.
Ne kadar özel bir cümle
aslında değil mi? Ağzımızdan çıkan sözcüklerin gizemli yolculuğunu ve oradan
tekrar bize geri dönüşünü özetliyor. Kelimelerin gücü nasıl da naif bir edayla
anlatılmış.
Duygularımız,
düşüncelerimiz ve ağzımızdan çıkan kelimelerimiz… Titreşimler yayarak bilmediğimiz
bir aleme yola çıkıyor gerçekten de. Sinyallerimizin gücü nispetinde kimi duyuluyor
birileri tarafından, kimi yanlış anlaşılıyor belki, kimi mutlu ediyor, kimi
kızdırıyor, kimi ise duyulmuyor. Ama hepsi evrenin o büyük boşluğu içinde bir
yerleri titreştiriyor. Ve oradan bize aynı frekans ve güçle geriye geliyor.
Eğer doğru yerlerde
doğru kelimeleri kullandıysak, bize geri döndüğünde yanına kattığı hediyeler
gönül zenginliğimizi artırıyor. Aksine gönül kırıcı, onur zedeleyici, aşağılayıcı,
iğneleyici, azarlayıcı sert kelimeler kullandıysak bir gün bir yerlerde; işimiz
oldukça zor. Çünkü her şey yolunda giderken birden bire kendimizi; sinir
bozucu, karmaşık, negatif olaylar silsilesi içinde bulabiliriz. Ve öylesi zor
anlarda şaşkınlığa uğrar, ‘Neden ben?’ diye sormaya başlarız kendi içimizde. Ama
bilmeyiz ki tüm bunları belki dün, belki geçen ay, belki bir önceki yıl, belki
de yıllar önce biz kendimiz hazırladık farkında olmadan.
Yaşam hakkında okuyup
araştırdıkça kelimelerin ruhumuz ve hayatımız üzerindeki inanılmaz gücünü de
öğreniyoruz. Her zaman söylediğim gibi elbette bilmek başka, uygulayıp yaşam
biçimi haline getirmek başka. İstiyorum ki bu yazımla kelimelerin o albenili gücünü
yeniden hatırlayalım.
Bazı uzmanlar ‘’Söz
büyüdür.’’ diyor. Yazı için de ‘’Evrenle yapılan sözleşme.’’ Her iki cümle de
aslında, kullandığımız kelimelerin niyetinin ne denli önemli olduğunu vurguluyor.
Kendimizi, duygu ve
düşüncelerimizi; ya sözel olarak ya da yazı ile anlatıyoruz. Bunu yaparken kelime
hazinemiz ne kadar zenginse o denli doğru ifadeler kullanıyoruz.
Tıkanmıyoruz. Akışa
uyum sağlamakta zorluk çekmiyoruz. Daha az yanlış anlaşılıyoruz. Daha çok kalbe
dokunabiliyoruz. İşte bu nedenle bilgi dağarcığımızdaki kelime zenginliğimiz çok
önemli. Bunu pekiştirmenin yolu ise basit. Elindekilerle yetinmemek. Merak
etmek. Okuyup araştırmak. Geniş bir bakış açısı ile alıcıları hep açık tutmak. Bakış
açımızdaki zorluklarda aşkın ve sevginin o büyülü filtresinden yararlanmak.
Tam bu noktada ‘’İçinizdeki
Devi Uyandırın’’ kitabından minicik bir alıntı yapalım. Amerikalı ünlü yazar
Anthony Robbins kitabın bir bölümünde şöyle der;
‘’Kelime hazinesi yoksul
olan insanların duygusal yaşamı da yoksuldur. Kelime dağarcığı zengin olanların
o tecrübeyi boyayabilecekleri çeşit çeşit renkleri vardır.’’
Elimizde gökkuşağı
misali renklerimiz olduğunu düşünsenize! Anlatamayacağımız duygu, düşünce;
olay; tasvir edemeyeceğimiz yer ya da
kişi olmazdı herhalde. Tıpkı ünlü yazarlar, ünlü konuşmacılar gibi.
Kelimelerimiz henüz uçuşurken dikkat çekmeye, insanları etkilemeye başlardı.
Bundan güzel zenginlik olabilir mi?
Doğru yerde doğru
kelimeyi kullanmak yarınımızı inşa ederken de önem taşıyor. Farkında olmadan
kullandığımız pek çok olumsuz sözcük yerine, daha uygun ve olumluları
kullanabiliyor olmak; bize artı enerji olarak geri dönüyor çünkü. İşte bu
nedenle kelimelerin sihirli gücünü önemsiyorum ben de.
Zorlukları aşabilmek
adına yaşantımızı daha olumlu hale getirmeye çabalıyoruz ya her seferinde.
Bazen düşe kalka. Bazen yerimizde sayarak. Ama her defasında beynimize olumlu
olmamız gerektiğini öğütleyerek. İşte bu adımda da kelimelerimizin zenginliği
önem taşıyor. Nasıl mı? Hadi gelin kelimelerin gücü adına daha olumlu olmanın
yollarına bakalım.
Tüm bunlar için yine
FARKINDALIĞIMIZ karşımızda. Farkında olmadan kullandığımız olumsuz kelimeler yerine,
uygun kelimeleri kullanmayı alışkanlık haline getirmemiz önemli. Bunun için
düşünceler ve duygular tekrar mercek altına alınmalı. Çünkü farkında olmadan
ağzımızdan çıkan ya da dileklerimize eklediğimiz olumsuz sözcüklerle hedefi
yakalamamız mümkün değil. Ancak evrene yaydığımız doğru ve olumlu titreşimler güzel
enerjiler şeklinde bizlere geri dönecek.
Eğer zengin bir kelime
hazinemiz varsa, bazen öyle bir kelime söyleriz ki karşımızdaki kişiyi tam
kalbinden vururuz. Bize bakışı, düşünceleri anında değişir. Doğru yerde doğru
kelimelerle konuşmak. Kendimizi doğru ifade edebilmek. Kalitemize ekleyeceğimiz
en özel basamaklardan biri değil mi sizce de?
Hani bazen düşünürüz ve
karamsarlık bulutları içimizi kaplar ya. Dileklerimiz bir türlü olmaz. ‘Neden?’
deriz. ‘Ne zaman olacak, artık sabrım kalmadı.’ diye de hayıflanırız. Belki de
doğru olumlamalar yapmadığımız, doğru sözcükler kullanmadığımız içindir o
tıkanıp kalmalarımız. Neden olmasın? Samimiyetle itiraf etmemiz gerekirse;
hemen hepimizin farkında olmadan kullandığı her şeyi yıkıp geçen kim bilir ne
çok kelimesi var.
Burada alışkanlıklar da
önemli. Ailemizden, çevremizden duyup öğrendiğimiz kalıplar da. İşe bunları fark edip değiştirmekle
başlamak en iyisi. Bu sayede hem yeni kelimelerle elimizdeki renk skalası
zenginleşecek, hem de hayata bakışımız. Yoksa şu ana kadar idare ettiğimizi
sandığımız kısıtlı kelime dağarcığımızla hayatın o zorlu çarkları arasından
çıkmamız, kendimize çeki düzen verip hayatımıza isteğimiz ve hayallerimiz
doğrultusunda yön vermemiz mümkün değil.
Uzmanlar alıştığımız
kelimeler yerine; özenle seçeceğimiz yeni ve olumlu kelimelerin sihirli gücünü
daha o anda hissedeceğimizi vurguluyor. Böylece o olaya, o insana, o yaşam
şekline bakarken düşündüklerimiz de değişecek çünkü. Daha olumlu, daha yapıcı, daha
hoşgörülü, akışa daha uygun. Bunu hangimiz
istemiyoruz ki? Ancak bunun yolu çalışmaktan geçiyor. Denemekten,
farkındalığımızın kaybolduğu anlarda sil baştan yapmaktan belki de. Böylece
daha güçlü, hayata karşı daha dirayetli olmamızın basamaklarını da inşa ediyoruz
aslında.
Kelimelerin gücü adına!
Güç bizde artık!
Yazımın sonunda bilindik,
ama hatırlamamız gerekli güzel bir anekdota yer vermek istedim.
‘’Günlerden bir bahar
günü, ünlü Brooklyn köprüsü üzerinde gözleri görmeyen bir adam dilencilik
yapıyormuş. Oturduğu yere dizlerinin tam dibine de herkesin görmesini arzu
ettiği minicik bir tabela koymuş. Üzerinde ‘doğuştan kör’ yazılıymış. Yolu o
köprüden geçenler haliyle dilencinin önünden geçip gidiyor, ama yere para
bırakanlara pek rastlanmıyormuş. Bu durumu gören ve birkaç dakika izleyen bir
reklamcı, hemen dilencinin önünde duran tabelayı alıp arkasına bir şeyler
yazmış. Sonra da aldığı yere bırakmış. İşte o andan itibaren ne olduysa olmuş.
Gelip geçen ve tabelayı okuyan herkes dilencinin şapkasına para atmaya
başlamış. Ne olmuş da insanlar o denli etkilenmişler dersiniz? Aslında onları
etkileyen sadece kelimelerin sihirli gücüymüş. İfade ise şöyle; ‘Güzel bir
bahar günü… Ama ben baharı görmüyorum.’
Amaç bir FARK YARATMAK
ise bundan güzel bir örnek olmazdı herhalde. Doğru yerde doğru ve zengin kelime
hazinemizle pek çok sevgi dolu kalbe ulaşmak, hoşgörünün engin deryasında
beraberce çoğalabilmek dileğimle.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
13.01.2014
Kaynak: Mutlu Yaşamlar
Ve Olumlamalar
söz büyü :) yazı ise evrenle yapılan sözleşme, bu sözü bende sevdim ) kalemine sağlık canım:)tatlılıklar olsun hayatımızda hep sevgiler
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilyazınızın bana çok katkısı oldu
YanıtlaSilAllah razı olsun
ama dikkat etiimde olaya çok zahir cihetiyle bakmışsınız ve biraz sathi düşünmüşsünüz gibi.
Mesela örnek olarak bir Bismillahirrahmanirrahim kelimesinin gücü üzerine araştırma yaparsanız daha iyi idrak edersiniz demek istediğimi.
Sonucta his ve kalbe hitap edilecekse ve tinsel bir konuşma söz konusuysa bunu eniyi teolojik terimlerle ifade ederiz..
Dûa ile..