17 Eylül 2014 Çarşamba

KALBİMİZİN SEZGİSEL ZEKASI (2/3)

Kalbimizin değerini ve başardıklarını daha yakından inceleyen enstitüden söz etme zamanı şimdi.

Institute of HeartMath Research Center (IHM) yani Kalp Matematiği Enstitüsü.
Pek çok bilim adamının keyifle araştırma yaptığı bu enstitü Amerika’da.
Kalbin zekasını inceliyor.

Kalpten evrene yayılan dalgaların boyutlarını mercek altına alıyor. Bu nadide organımızın, beyin ve dünyayla olan  ilişkisini anlamaya çalışıyor.

Hal böyle olunca deneylerin ardı arkası kesilmiyor elbette. Ve elde edilen her sonuç bizleri şaşırtmaya devam ediyor.

Gelin sadece yumruğumuz büyüklüğünde olan kalbimizin tik tak seslerine kulak verelim şimdi. Çünkü duyduğumuz sadece ses olsa da; başardığı şeyler muhteşem.

Artık biliyoruz ki; kalbimiz her atışında bir miktar enerji üretiyor ve yayıyor. Ancak uzmanlar bunu 3 evreye ayırmış.

Birincisi çok kısa bir dalga boyu. Kalbimize yani bize çok yakın.
İkincisi çok daha güçlü. En az 1metre dışarıya  kadar yayılıyor.
Üçüncüsü ise 4-5 metrelik bir alanı etkisine alıyor.

Dolayısıyla manyetik alanlarımız birbiriyle çakışıyor.

Stresli, sinirli, öfkeli kısacası uyumsuz enerji yayan birisinin yanında kendimizi bu sebeple iyi hissetmiyoruz. Adeta bizim enerjimiz de yok olup gidiyor, öyle değil mi?

Oysa huzurlu, dingin, mutlu birisi uyumlu dalga enerjileri yaydığı için hepimizi kendisine çekiyor. Pozitif enerjisi yüksek insanların yanında olmaktan mutluluk duymamız da bu sebepten.

Kalbimizle aynı frekanstaki insanları nedensiz seviyoruz. Yeri geliyor aşık oluyoruz. Bizi tamamladığına inanıyoruz.

İlişkilerde önem kazanan bu durum, özellikle anne bebek arasında da muhteşem bir bağ yaratıyor. Anne ve bebeğinin sevgi ve uyumla bir arada olması; ileriki yıllara uzanan son derece güçlü bir bağın temellerini atıyor fark ettirmeden.

Amerika Harvard Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar özellikle ilk 18 ayda duygusal deneyimleri doya doya yaşayan bebeklerin; sevgiye doyduklarını ve ilerde dingin ruh halini kolayca yakaladıklarını ortaya çıkarmış.

Bebeklerdeki bu duygusal beslenme, o aylarda oluşan nöral yapıların kalitesini ve doğasını olumlu bir şekilde etkiliyor. İleriye yönelik müthiş bir yatırımın sıcacık kaynağı değil midir bu durum? Sevgisiz büyüyen, bu bağdan ve iletişimden yoksun kalan çocukların; hayatta neden çok zorlandıklarının da açık bir göstergesi aynı zamanda.

Bir çocuk yetiştirmenin, onu adam gibi hayata hazırlamanın bu zarif ve ince detaylarını göz ardı ettiğimiz için belki de; geldiğimiz noktada tıkandık toplum olarak?

Kalp ve beyin arasındaki o muhteşem uyumu ve sevginin gücünü gösteren bir başka örnek ise yine Amerika’dan.

Wisconsin Üniversitesinde, Vietnam’da savaşan askerler üzerinde benzer bir çalışma yapılmış. Savaşın o boğucu değerlerinden kendini kurtaran,  sevgiye ağırlık vererek kendini affedebilenlerin kalpleri yakından incelenmiş. Diğerlerine göre daha ahenkli attığı ve bedenlerindeki diğer titreşimlerle uyumu yakaladığı gözlemlenmiş.

Savaş gibi acımasız ortamlardan geçenlerin bile başardığı bu deneme; bizlere örnek olmalı bence. Endişe, kaygı, korku gibi bizleri kaskatı yapan her ne varsa; kendimizi affederek, sevgimize sığınarak kurtulabiliriz.

Bize karşı kötülük yaptığını düşündüğümüz her kim varsa; hepsine şefkatle yaklaşmak çok zor biliyorum ki. Ama öncelik içimizde, ruhumuzda. Kendimize şefkatle yaklaşmamız, sevgiyle sarılıp, kendimizi affetmemiz en büyük adım. Sonrası zaten kalp beyin uyumu ile dışarıya da yansıyacak bir şekilde.

Hep dile getirdiğimiz özgürlüğümüz ancak bu şekilde mümkün.

Hafiflememiz de.

Bunu başarmak kendimizi hiç olmadığımız kadar iyi hissettirirken, özgüvenimizi de artıracak. Ayaklarımız yere daha sağlam basacak. Daha önce bizi korkutan ne kadar düşünce varsa; hepsi belki de çocukça ya da saçma gelecek. (devamı video açılımıyla 3/3’te)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.08.2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...