Institute of HeartMath Research Center
(IHM) yani Kalp Matematiği Enstitüsü.
Pek çok bilim adamının keyifle
araştırma yaptığı bu enstitü Amerika’da.
Kalbin zekasını inceliyor.
Kalpten evrene yayılan dalgaların
boyutlarını mercek altına alıyor. Bu nadide organımızın, beyin ve dünyayla olan
ilişkisini anlamaya çalışıyor.
Hal böyle olunca deneylerin ardı
arkası kesilmiyor elbette. Ve elde edilen her sonuç bizleri şaşırtmaya devam
ediyor.
Gelin sadece yumruğumuz büyüklüğünde
olan kalbimizin tik tak seslerine kulak verelim şimdi. Çünkü duyduğumuz sadece
ses olsa da; başardığı şeyler muhteşem.
Artık biliyoruz ki; kalbimiz her
atışında bir miktar enerji üretiyor ve yayıyor. Ancak uzmanlar bunu 3 evreye
ayırmış.
Birincisi çok kısa bir dalga boyu. Kalbimize
yani bize çok yakın.
İkincisi çok daha güçlü. En az 1metre
dışarıya kadar yayılıyor.
Üçüncüsü ise 4-5 metrelik bir alanı etkisine
alıyor.
Dolayısıyla manyetik alanlarımız
birbiriyle çakışıyor.
Stresli, sinirli, öfkeli kısacası
uyumsuz enerji yayan birisinin yanında kendimizi bu sebeple iyi hissetmiyoruz.
Adeta bizim enerjimiz de yok olup gidiyor, öyle değil mi?
Oysa huzurlu, dingin, mutlu birisi
uyumlu dalga enerjileri yaydığı için hepimizi kendisine çekiyor. Pozitif
enerjisi yüksek insanların yanında olmaktan mutluluk duymamız da bu sebepten.
Kalbimizle aynı frekanstaki insanları
nedensiz seviyoruz. Yeri geliyor aşık oluyoruz. Bizi tamamladığına inanıyoruz.
İlişkilerde önem kazanan bu durum,
özellikle anne bebek arasında da muhteşem bir bağ yaratıyor. Anne ve bebeğinin
sevgi ve uyumla bir arada olması; ileriki yıllara uzanan son derece güçlü bir bağın
temellerini atıyor fark ettirmeden.
Amerika Harvard Üniversitesi’nde
yapılan araştırmalar özellikle ilk 18 ayda duygusal deneyimleri doya doya
yaşayan bebeklerin; sevgiye doyduklarını ve ilerde dingin ruh halini kolayca
yakaladıklarını ortaya çıkarmış.
Bebeklerdeki bu duygusal beslenme, o
aylarda oluşan nöral yapıların kalitesini ve doğasını olumlu bir şekilde etkiliyor.
İleriye yönelik müthiş bir yatırımın sıcacık kaynağı değil midir bu durum? Sevgisiz
büyüyen, bu bağdan ve iletişimden yoksun kalan çocukların; hayatta neden çok
zorlandıklarının da açık bir göstergesi aynı zamanda.
Bir çocuk yetiştirmenin, onu adam gibi
hayata hazırlamanın bu zarif ve ince detaylarını göz ardı ettiğimiz için belki
de; geldiğimiz noktada tıkandık toplum olarak?
Kalp ve beyin arasındaki o muhteşem
uyumu ve sevginin gücünü gösteren bir başka örnek ise yine Amerika’dan.
Wisconsin Üniversitesinde, Vietnam’da
savaşan askerler üzerinde benzer bir çalışma yapılmış. Savaşın o boğucu
değerlerinden kendini kurtaran, sevgiye
ağırlık vererek kendini affedebilenlerin kalpleri yakından incelenmiş.
Diğerlerine göre daha ahenkli attığı ve bedenlerindeki diğer titreşimlerle
uyumu yakaladığı gözlemlenmiş.
Savaş gibi acımasız ortamlardan
geçenlerin bile başardığı bu deneme; bizlere örnek olmalı bence. Endişe, kaygı,
korku gibi bizleri kaskatı yapan her ne varsa; kendimizi affederek, sevgimize
sığınarak kurtulabiliriz.
Bize karşı kötülük yaptığını
düşündüğümüz her kim varsa; hepsine şefkatle yaklaşmak çok zor biliyorum ki.
Ama öncelik içimizde, ruhumuzda. Kendimize şefkatle yaklaşmamız, sevgiyle sarılıp,
kendimizi affetmemiz en büyük adım. Sonrası zaten kalp beyin uyumu ile dışarıya
da yansıyacak bir şekilde.
Hep dile getirdiğimiz özgürlüğümüz
ancak bu şekilde mümkün.
Hafiflememiz de.
Bunu başarmak kendimizi hiç
olmadığımız kadar iyi hissettirirken, özgüvenimizi de artıracak. Ayaklarımız
yere daha sağlam basacak. Daha önce bizi korkutan ne kadar düşünce varsa; hepsi
belki de çocukça ya da saçma gelecek. (devamı video açılımıyla 3/3’te)
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
10.08.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder