Bundan
yıllar yıllar önce kullanılan hayli ilginç bir kelimeyle buluşmaya ne dersiniz?
Ne
sihirdir ne keramet işte ‘’ABRAKADABRA’’ karşınızda.
Hepimiz
biliyoruz aslında. Çocukluğumuzdan bu yana pek çok kez duyduk bir şekilde.
İzlediğimiz filmlerde sık tekrarlanan bir replikti. Ya da izlediğimiz illüzyon gösterilerinde.
Ama anlamı üzerinde pek de kafa yormadık açıkçası.
Bu
öyle bir kelime ki; her dilde aynı anlama geliyor. Çevirmeye gerek kalmadan
kullanılabiliyor.
‘Abrakadabra’
Aramice (Aramca) bir kelime. Yani Suriye’nin çok eskilerde kullandığı bir
dilden geliyor.
Anlamı
için kelimeyi ikiye bölmemiz gerekiyor. Hatta üçe.
Abra-ka-dabra
Abra……..’yaratacağım’;
ka
………..’gibi’ anlamında bir bağlaç;
dabra
……‘söyledim’ demek.
Sonuçta ‘’Abrakadabra’’; ‘Söylediğim gibi
yaratacağım.’ anlamına geliyor. Teorilerden bir tanesi bu yönde.
Bu
nedenle de sihirbazların replikleri haline gelmiş. Söylüyorlar ve yaratıyorlar.
El çabukluğu marifet hesabından. Ellerini öyle ustalıkla ve hızlı kullanıyorlar
ki; gözümüzle takip ettiğimizi sandığımız halde, yanılsamalar eşliğinde
aldanıyoruz. Sonuçta şaşkınlık dolu gözlerle alkışlıyoruz o kadar.
Diğer
teoriye göre ise; 'Bu dünya gibi yok ol.' anlamında kullanılmış yıllarca.
Özellikle de hastalıkların iyileştirilmesinde. Şifa amaçlı olarak.
Günümüzde
sadece sahne illüzyoncuları tarafından kullanılan bu kelimenin tarihi geçmişi
çok eskilere dayanıyor.
Bu
gizemli sözcük ilk kez bir şiirde kullanılmış. Hem de bir doktor tarafından.
M.S. 2. yüzyılda Roma’da. İmparatora şifa amacıyla yazılmış. Bir tür muska
olarak. Ve Roma İmparatoru o dönemde, bu yazıyı içeren muskayı; boynundaki
rahatsızlık nedeniyle sürekli üzerinde taşımış.
Yazılış şekline dikkat ettiyseniz harfler
giderek kayboluyor. Böylece hastalığın geçeceğine, kötü etkiler varsa hepsine
karşı nazar olacağına inanılıyormuş; o devirlerde.
Hepimiz
yapıyoruz bunu aslında. Ve bu anlamda hepimiz yaşantımıza sihirli değneklerle
dokunan birer sihirbazız belki de. Sadece bu gücümüzün farkında değiliz o
kadar.
Şimdi
gelin yine yıllar yıllar öncesine, Türk’lerin Yaradılış Destanı’na gidelim. İçinde
öyle çarpıcı cümleler var ki; okuyunca bana hak vereceksiniz eminim.
‘’Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz
bucaksız sulardan ibaretti. Tanrı Ülgen, bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan
uçuyordu. Göklerden gelen bir ses, Tanrı Ülgen’e denizden çıkan taşı tutmasını
söyledi. Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen; artık yaratma zamanı geldi
diye düşünerek şöyle dedi; ‘Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım. Bu dünya
nasıl olsun, ne boyla yaratayım. Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayım?’
Su
içinde yaşayan Ak Ana, su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen’e şöyle dedi : ‘YARATMAK
İSTİYORSAN Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren. YAPTIM OLDU. Başka bir
şey söyleme. Hele yaratırken, Yaptım olmadı deme.’
Ak
Ana bunları söyledi ve kayboldu. Tanrı Ülgen’in kulağından bu buyruk hiç
gitmedi. İnsana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı: ‘Dinleyin ey insanlar, VARI YOK
DEMEYİN. Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz.’
Tanrı
Ülgen yere bakarak : ‘Yaratılsın yer!’ Göğe bakarak ‘Yaratılsın Gök!’ der. Bu
buyruklar verilince yer ve gök yaratılır. ‘’
Şimdilerde
hepimiz benzer cümlelerin peşinde değil miyiz?
‘’Söylediğimi
yaratırım.’’ yani ‘’I create what I speak.’’ diyor; duygu ve düşüncelerimize
dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Çünkü
ağzımızdan istemli istemsiz çıkan sözcüklerimiz de dahil olmak üzere; hepsinin kullandığımız şekliyle bizlere geri
döndüğünü artık biliyoruz. Yani bir anlamda söylediklerimizi yaratıyoruz. ‘’Yaptım,
oldu.’’ diyoruz. Hayatımıza böylelikle yön ve şekil veriyoruz.
Duygu,
düşünce ve sözcüklerimizin farkında olduğumuz sürece problem yok elbette.
Böylece yarınımızı inşa ederken olumsuz senaryolar yaratmıyor; hayatımıza sevgiyi
ve aşkla bakan gözlerimizi ekleyerek huzura doyuyoruz.
Ama
ya öfkeyle, kinle, kıskançlıkla söylediklerimiz? Gönülden isteklerimizin,
hayallerimizin arasına kattığımız cesaret kırıcı nidalarımız, haykırışlarımız, düşüncelerimiz?
Söylediklerimizi
yaratırken, bir anlamda ‘’Abrakadabra’’ yaparken; sevgiye, huzura, saygıya
dayalı kalalım hep. Zarafetin o naif çizgisinde iken; kalp sesimize aşkın
tınılarını yükleyelim. Umutlarımızı heyecanlarımızla besleyelim. Biraz gayretle,
yürek yüreğe verirsek hiç de zor değil ki bunları başarmak. Ben inanıyorum hepimize
iyi gelecek.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
21.08.2014
Kaynak:
http://www.hermetics.org; http://tr.wikipedia.org; http://www.muammererkul.com; http://www.izmitturkocagi.org.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder