Okuyunca bile insana
kendini iyi hissettiriyor. Enerjisi yüksek bir cümle çünkü.
Düşünsenize kapkara
bulutlar var etrafımızda. Negatif yüklerle dolu. Yolunda gitmeyen işler,
bozulan ilişkiler ve hatta gülümsemeyi unutan yüzler. Ancak neşenin o muhteşem
etkisi ile hepsine sihirli dokunuşlar yapabiliyoruz istersek. Hayata, olaylara
ve kişilere bakış açımızı değiştirmek adına.
Peki, bunu korkularımız
üzerinde neden denemeyelim? Nereden çıktı şimdi demeyin lütfen. Paylaştığım öykülerle
korkularımıza değişik bir açıdan bakmamızı istiyorum.
Sonunda sizler de
kendinizi iyi hissedeceksiniz. Buna eminim.
Hepimiz bir şeylerden
korkuyoruz. Çoğunun sebebini bilmiyoruz ya da çocukluktan gelen etkilerinin
farkında değiliz. Bildiğimiz tek şey var, o da korktuğumuz.
Yaşamımızı etkilemediği
sürece önemli değil elbette ama, neden korkalım ki? Tıpkı giriş cümlesinde
olduğu gibi; bakış açımızı değiştirebilmenin peşindeyim aslında ben.
Doktorlar tarafından
doğal kabul edilen; şimşek ve gök gürültüsünden korkmak da işte bu korkulardan bir
tanesi. Gökyüzünün bu uğultulu sesini ve aniden parlayan ışıklarını görünce;
kalp atışları aniden hızlanan çok sayıda insan var. İsmine ‘hava fobisi’ deniyormuş.
Amerika Iowa
Üniversitesi’nde bu konuda yapılan araştırmalarda; şimşek ve gök gürültüsü
korkusunun; dördüncü sıraya yerleştiği görülmüş. Hatta sıkı durun; sırf bu
sebeple yer ve bölge değiştiren insanlar bile varmış. Üstelik çok fazla sayıda
insanın bu durumdan rahatsızlık duyduğu halde; bir kısmının utandıkları için
durumlarını sakladıkları da belirtilmiş.
Oysa tamamen bir tabiat
olayı yaşadığımız.
Gökyüzü ile yeryüzünün
buluşması gibi düşünebiliriz bir anlamda.
Katmanlı bulutlar
rahatlamak istiyor ve içlerindeki elektriği bu şekilde boşaltıyor. Bulutla yeryüzü
arasında olabiliyor, iki bulut arasında veya tek bir bulutun içinde. Ve minicik
bir dipnot; dünya genelinde saniyede 50-100 şimşek çakıyor.
İşte o anlarda dünya
genelinde birileri korkuyor, kalp atışı hızlanıyor; yanındakine sığınma
ihtiyacı hissediyor.
Peki, bu doğa olayını
sevenler yok mu? Var elbette.
Tıpkı öykümüzdeki
minicik kız çocuğu gibi.
‘’Günlerden bir gün; genç
bir anne okulunun dağılma saatinde kızını almak için evden çıkar. O sırada
gökyüzü kararır. Yağmur damlaları iri iri düşmeye başlar. Arabasıyla okul
yoluna doğru ilerleyen anne; okul sokağının köşesinde arabasını park edip, kızını
beklemeye başlar.
O sırada hava iyiden iyice
bozmuş; gök gürlemeye, yağmur hızını artırmaya başlamıştır. Derken öykümüzün
kahramanı sevimli kız, sırtında çantasıyla okul kapısında belirir. Etrafına
bakınırken; annesinin arabasını görür ve koşmaya başlar.
Tam o sırada kararmış
gökyüzünde çakan bir şimşek ortalığı aydınlatır. Annesi kızı ıslanmadan bir an
önce arabaya binsin isterken; küçük kız aniden durur. Yüzünü gökyüzüne çevirir
ve gülümser. Ardından annesinin arabasına koşmaya devam eder.
Ancak bir başka şimşek
daha çakar aniden. Küçük kız yağan yağmura aldırmadan yine durur. Yüzünü
gökyüzüne çevirir. Ve yine kocaman gülümsedikten sonra koşmaya devam eder. Bu
durum peş peşe çakan şimşekler devam ettiği sürece yol boyu tekrarlanır.
Sonunda annesinin arabasına ulaşır. Kapıyı açıp oturur.
Annesi ise bu duruma bir
anlam veremez. Yağmurda ıslanan; ama son derece sevinçli olan kızına; sürekli
durarak neden gökyüzüne gülümsediğini sorar. Kız ise; öyle yapması gerektiğini, çünkü GÖKYÜZÜNDEKİ MELEKLERİN FOTOĞRAFINI çektiklerini
söyler. Bu güzel cevap karşısında annesi ne mi yapar? Sadece kocaman
gülümser.’’
Bundan böyle ne zaman
hava bozsa, gök gürültüsü ve şimşek olsa hep bu şirin öyküyü hatırlayalım
istedim ben de.
Neden mi?
Fırtınanın ortasında
bile gökkuşağı yaratabiliriz de ondan. Tıpkı Alman profesör Armin Grün’un
dediği gibi;
‘’Gülmek, fırtınalı
gökte doğan bir gökkuşağına benzer.’’
Böylece belki de
korktuğumuz bir tabiat olayını tebessümlerle izleyebiliriz bizler de.
Ne dersiniz? Ben
deneyeceğim; ilk şimşekte hem de. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
19.08.2014
Blogumada beklerim
YanıtlaSilhttps://duadualar.blogspot.com