Son derece ilginç ve
güzel bir kelimeyle başlıyoruz bu bölüme. Geçmişte biriktirdiğimiz anılara ne
deniyor biliyor musunuz?
SAMSKARA.
Sanskritçe bir kelime. Hindistan’
da yaşayan Hinduların klasik edebiyat dilinden gelme.
Anlamı birlikte akmak. Bir
nevi oluk gibi. Düşüncelerimizin aynı yönde akmasını sağlıyor.
İşte kritik nokta da tam
burada zaten. Çünkü bu durum bizi sürekli SINIRLI bir şekilde davranmaya
zorluyor. Serbest seçimlerimizi elimizden alıyor.
Pek çoğumuz neden böyle
yapmayı seçtiğimizi bilmeksizin, samskaraya dayalı bir kimlik geliştiriyoruz. Uzmanlar böyle diyor.
Özellikle kin, öfke,
hiddet gibi negatif duygularla baş edemeyenler buna en güzel örnek olarak
gösteriliyor. Çünkü öfke tutkunları için seçim şansı yok. Birine, birilerine
bir şeyleri bahane edip patlamadan rahat edemiyorlar. Geçmiş yaşamlarında bir
şekilde öfkeyle tanışanlar; maalesef isteklerinin öfkeyle kabul ettirilmesine
alışmış. Başka türlüsünü bilmiyorlar ki. Ailede şiddet görerek yetişenlerin,
ilerde kendi ailelerinde de şiddete yöneldiğinin en açık cevabı bu aslında.
İşte bu örnek bir çeşit
samskara. Öfke yerine her şeyi koyabiliriz. Depresyon; bağımlılık; kaygı, korku
ve kuruntu biçiminde ortaya çıkan derin iç sıkıntısı serbest seçim şansımızı
elinden alıyor.
Anılarımızdan kaçamayınca
zihnimizdeki sesler artıyor haliyle. Düzensiz korolar halinde her kafadan bir
ses çıkıyor. Zamanla bu seslerle yaşamaya da alışıyoruz. Ve tüm bunlar, çocukluğumuzdan
itibaren katman katman içimizde birikiyor. Eski samskaralarımıza yenilerini
ekliyoruz. Eskiler daha da güçleniyor bu arada. Üstelik aynı tepkileri verdikçe
‘samskara çarkı’ denen döngüde tutsak
kalıyoruz. Yaşamdan tat alamıyoruz.
Yazarımız; ‘’Saklanmış
anılar, hep ayını mesajı vermek üzere programlanmış mikroçipler gibidir.’’ diyor
kitabında. Ve bizler hile, denetleme ya da inkar yoluyla bu mesaja tepki veriyoruz.
Her seçim bizi biraz
değiştiriyor yaşam içinde. Doğumdan başlayarak yaşamımız boyunca da hep seçim
yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.
İçimizde seçimi yapan
kimdi peki?
Geçmişimizin
kalıntıları, birikmiş eski kararlarımız. Bizi tutsak eden samskaralarımız. Biz değiliz
yani.
Kurtuluşumuz ise ÖZGÜR (seçimsiz)
FARKINDALIK.
Yani içimizde bizim için
seçim yapanı özgür bırakmak. Sınırlar
olmaksızın yaşama hakkımızı talep etmek.
Serbest bırakma
becerisini öğrenebileceğimizi belirtiyor konunun uzmanları. Ve bir kez
öğrendiğimizde, o akışı yakaladığımızda artık kendiliğinden olmaya başlayacak.
Seçimimiz
akışta kalabilmek. Böylece her serbest bırakmada diğerlerine yer açıyoruz. Ve
yaşam daha zevli hale gelmeye başlıyor bu minicik adımla.
Öyleyse hadi gelin, içsel
dönüşüm yolculuğumuzdaki iç seslerimize kulak verelim beraberce. Bakalım ne
diyecekler?
Hepimiz bir şekilde farkındalığımızı
artırmaya çalışıyoruz. Bu anlamda okuyor, yazıyor ve paylaşıyoruz. Ancak bizim
yapmaya çalıştığımız sıradan bir farkındalık durumuymuş. Üstelik onu da ne
derece başardığımız tartışılır elbette.
Farkındalıkta ÖZGÜR olabilmek
bambaşka diyor uzmanlar. Akışa uyum sağlarken özgür seçimler de yapıyor olmamız
çok önemli. Bu nedenle bu beceriyi öğrenmeden olmuyor.
O halde şimdi adım adım ilerleme zamanı.
Öncelikle cesur
olmalıyız.
Kendimizi ve
algılarımızı korkumuz yüzünden kapatmadan; her deneyimden alacağımızı almaya
çalışmalıyız.
Verdiğimiz kararların
doğru mu yanlış mı olduğuna takılmak yok ama.
Kendimizi BEN imgemizden kurtarmak da önemli. Yıllar boyu zihnimizde
görmek istediğimiz, özlenen bir BEN yarattık. İşte onu bırakmak gerekiyor. İyileştirmeye çalışmak da
işe yaramıyor çünkü.
Elbette risk alacağız,
hayat başlı başına risk değil mi zaten? Ama dikkat etmemiz gerekli nokta; alacağımız risk
faktörlerinin bir adım ötesine geçmek. Yani endişeye, şüpheye pirim vermemek.
Önümüzdeki yol
ayırımlarındaki olasılıkları görmek ki algılarımız açıksa bu çok daha kolay.
Son olarak pozitif
enerjimizi her daim korumaya çalışmak. Etrafımızdaki neşe kaynaklarını bulmak.
İşte bunları yapabilmek
bizi sınırlarımızdan, tutsaklığımızdan kurtarıyor. Böylece ÖZGÜR FARKINLIĞI
kucaklıyoruz. Yaptığımız işlerde, attığımız adımlarda ve verdiğimiz kararlarda
mutlu olmak bu kadar basit.
Sonuçta sevdiğimiz bir aklımız
olmalı hepimizin. Olmalı çünkü ona ihtiyacımız var. Tıpkı ayrılmaz arkadaşı
kalbimiz gibi. İşin içine bir de gönül gözümüzü katabilirsek yaşamın HER ANI
RENGARENK olacak bizim nazarımızda.
Farkındalığımız özgür
olsun her birimizin.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
15.07.2014
Kaynak: Deepak Chopra-SIRLARIN KİTABI; http://www.biraz.gen.tr; http://tr.wikipedia.org; http://www.fikih.info; http://akademik.semazen.net; http://www.felsefe.gen.tr.
Kaynak: Deepak Chopra-SIRLARIN KİTABI; http://www.biraz.gen.tr; http://tr.wikipedia.org; http://www.fikih.info; http://akademik.semazen.net; http://www.felsefe.gen.tr.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder