12 Ağustos 2017 Cumartesi

İÇİMDEKİ ÇOCUĞA ŞEFKAT (1/2)

En son ne zaman bir aynanın karşısına geçip ‘’Nasılsın CANIM?’’ diyerek kendi kendimize gülümsedik?  

İçimizdeki çocuğun ağlamaklı halini avutup ona şefkat gösterdik? 

Kendimizi şımartıp, gerçekten de özel olduğumuzu hissettirdik?

Biliyorum ki pek çoğumuz bırakın yapmayı, aklına bile getirmiyor bu önemli hayat ritüelini. Oysaki etrafımızdaki kişilerden ve hatta sevdiklerimizden önce kendimize özen göstermeliyiz. Kendimizi sevgimizle el üstünde tutmalıyız ki, yükselen pozitif enerjimiz ve daima gülümseyen yüzümüzle yaralara merhem olmanın keyfine varalım.

Ben ne zaman zor bir durumla karşılaşsam; hemen aklıma geliyor ve uyguluyorum. 

Faydasını hemen gördüğümü söylemeliyim. Çünkü içimdeki negatif enerjinin anında pozitif enerjiyle yer değiştirdiğine tanık oluyorum. Elbette amacım sizlere de hatırlatmak ve paylaşırken çoğalmak.

Duyarlı olmak, anlayışlı davranmak, merhametin tılsımını hissettirmek ve şefkat göstermek.

Tüm bu zarif davranış hallerinin ruh halimizle olan yakın ilgisini mercek altına alalım mı beraberce? Hatta içimizdeki çocuğun elini tutalım ve onu da davet edelim bu özel yolculuğumuza. Ne dersiniz?

Ben inanıyorum ki, yazının son cümlelerine geldiğimizde tebessümle bize teşekkür edecek, belki de o şen kahkahasıyla içimizi aydınlatacak.

Zorluklarla verdiğimiz mücadelede, yaşadığımız derin acılardan cesaretle kurtulmada; elimizdeki en güçlü savunma araçları şefkat ve duyarlılık. Yaptığımız ve hatta yapacağımız hatalar sırasında; kendimizi suçlamak, kurban rolüne bürünüp cezalandırmak ne kadar yanlış. Tam o anlarda içimizdeki çocuğun halini bir görebilsek, içli içli ağlamalarını bir duyabilsek; yapmayacağız elbette. Ama kendi özümüze bile duyarlı değiliz aslında.

İlk adım kabulle başlıyor. Hatamızı, içimizdeki acıyı, hissettiğimiz her ne varsa hepsini kabul etmek önemli. İkinci adımda duyarlılık asasını elimize alacağız. Merhamet ve şefkatin o büyüsünü koklayacağız. Kendimizi iyileştireceğiz kısacası. Sevgiyle, bir çocuğun yaralarını üfler gibi. En büyük destekçinin önce kendimiz olduğunu unutmadan.

İçten içe kızmak, kafamızda acı hatıraları sürekli kılmak, unutmayı redetmek, kendimizi acımasızca yargılamak; özümüze yapacağımız en büyük kötülük. Yaşam kalitemizi alt üst etmekten de öteye geçmiyor zaten.

Günlerimizi bu şekilde heba etmek ne büyük yanılgı bir düşünsenize. Saatler geçiyor, günler akıyor, haftalar ayları, yılları kovalıyor. Geçmiş hatalarımızla boğuşurken yaşam ellerimizin arasından kayıyor.

Halbuki kendimizi sevgiyle kucaklayıp, her sabah aynada gülümseyerek güne başladığımızda; yapacağımız hatalar bizim için birer basamak olacak.  Gün bitiminde tebessümlerimiz azalmadan yastığa başımızı koyacağız.

Bu öyle özel bir zenginlik ki aslında. Yeter ki fark eden tarafta olalım.

Kendimize acımak, içimizdeki çocuğu sürekli azarlamak, hata yapabileceğimizi kabul etmemek olmasın artık yaşantımızda.

Olumsuz olsa da tüm duygularımızla dengede kalmayı başaralım. (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ


02.07.2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...