27 Ağustos 2010 Cuma

HUZURU YAKALARSAN BIRAKMA…



Bir parça huzur… Bu aralar insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey bir parça huzur. Ruhumuzu besleyen, içimizi hafifleten yegane güzellik. Huzur… nefes alırken, otururken , kalkarken, seyahat ederken, sohbet anında çayımızı yudumlarken, sahilde yürüyüş yaparken, kitap okurken, müzik dinlerken, kalabalıkta ya da yalnızken, en çok da geceleri yastığa başımızı koyduğumuzda arıyoruz onu.

Huzuru arayıp da bulamayanlar o kadar çok ki etrafımızda. Her şeye sahip oldukları halde; aslında hiçbir dertleri olmadığı halde yine de başlarını yastığa huzur içinde
koyamıyorlar ve gecenin koyu karanlığında karabasanlara yenik düşmemek adına uykularından oluyorlar. Bir parça korku, bir parça sıkıntı alıp götürüyor içlerindeki tüm pozitif enerjiyi. Oysa ki huzur, bir parçacık huzur yetiyor sakinleşmeye, negatif enerjileri yok etmeye, dünyaya gülümseyen gözlerle bakmaya; olumsuz ne varsa hayatınızda onlarla mücadele etmeye, yaşama daha güçlü katılmaya. O nedenle eğer huzuru yakalarsan sakın bırakma.

Kimi insan bir deniz kenarında arar huzuru, kimi insan minicik bir çocuğun gülümseyen gözlerinde. Kimi dostlarıyla paylaştıkça huzuru yakalayacağına inanır, kimisi yalnızlığına sığındığında bulur onu. Aslında hep içlerinde olan ruh tazeliğidir huzur, sadece varlığını fark ederler ve fark ettikçe de mutlu olduklarını anlarlar. Yeter ki hep yanı başlarında, hep ruhlarıyla el ele olsun huzurları. Yeter ki kaçıp gidivermesin, ruhlarını bir başına bırakmasın. Çünkü buna ihtiyacımız var.

Ben de huzuru satırlarda arıyorum. Bazen okuduğum bir kitabın son paragrafında saklanmış halde buluyorum onu; bazen yazdığım yazıların final cümlelerinde; bazen de bir okuyucu yorumunda. İşte o anlarda kendimi çok şanslı hissediyorum ve çok mutlu.

Huzur bir yemeğe katılan tuz gibidir aslında. Tuzu unutulan bir yemeği yediğimizde nasıl bir eksiklik hissedersek, iç huzurumuzun olmadığı anlarda da yaşantımızın bir yanı eksik kalır. Tatsız, tuzsuz bir yemeğe benzer nefes alışlarımız. İçine ne katarsanız katın hiçbir şey o minicik tuz kristallerinin yerini tutamaz. Tıpkı huzurun yaşamımıza kattıkları gibi.

Huzuru bulmak kolay değil maalesef. Yakalanması, saklanması son derece zor bir iç duygu; üstelik huzuru satın alacak hiçbir güç de yok. O kadar hassas ki ayarı; bir anda kaçıvermesi, avuçlarımızın arasından kayıp gitmesi an meselesi. Kimi zaman duyduğumuz bir olay bozar huzurumuzu, kimi zaman ağzımızdan kaçıveren bir sözcük, kimi zaman bir hareketimiz, kimi zamansa geçmişe yaptığımız yolculuklarda dikiliverir karşımıza keşkeler eşliğinde heybetlice. Bir dakika önceki huzurumuzdan eser yoktur artık, gidivermiştir işte. Çoğu yerde vicdanımızla ortak payda da kesişirler. Vicdanları rahat olan insanların huzuru bulması daha kolay. Sadece kendileri için yaşamayıp, çevresindeki insanları da düşünenler için huzur o kadar güzel yerleşir ki içlerine. Attıkları her adımda o iç huzurun verdiği rahatlıkla nefes alırlar, olaylara daha pozitif yaklaşır, daha dirençli olurlar. Yoklukla mücadele ederken bile elindeki ekmeği hiç tereddütsüz karşısındaki ile bölüşen bir insan için huzur yanı başındadır, içindedir. Evet belki akşama yiyecek ekmeği zor bulacaktır ama olsun, paylaşmanın, yardımlaşmanın, zorda olanlara el uzatmanın iç huzuru ona ummadığı anda ummadığı yeni kapıları mutlaka açacaktır. Üstelik verince , paylaşınca gelenler çok daha kıymetli olmaz mı?

Oysa ki sadece kendileri için yaşayanlar da var aramızda maalesef. Dünyanın sadece kendi eksenleri etrafında döndüğünü düşünen, ben duygusu aşırı gelişmiş insanlar. Böylesi insanlar arkadaşlarını, dostlarını hatta en yakınlarındaki kişileri bile düşünmezler. Kendileri dışında hiçbir canlıya yeterince önem vermedikleri için onların dertlerine, sıkıntılarına sırtlarını döner, yardım çağrılarına kulaklarını tıkarlar. Kendilerinden başka kimseyi umursamazlar. Böylesi insanların içlerinde huzur var mıdır acaba hep merak etmişimdir.

Huzurluysanız eğer yediğiniz yemeğin, seyrettiğiniz filmin, yaptığınız yürüyüşlerin, çalışmaların, koşturmaların her şeyin tadını farklı alırsınız. Huzurunuz kaçmışsa eğer ne yapsanız da nafile; kolay kolay hiçbir şey rahatlatamaz sizi. Hep bir iç savaşınız vardır kendinizle adını koyamadığınız. Her yer sıkar sizi, boğar adeta. İnsanlar üstünüze üstünüze gelir gibi olur. Hiçbir yerlere sığamazsınız. Taa ki kendinizle hesaplaşana değin. O hesaplaşma sonrası alacağınız kararlar vicdanınızı rahatlatmaya yönelikse eğer ne mutlu size. Sanki bir daha hiç yakalayamayacağınızı sandığınız iç huzurunuz yeniden gelir yerleşir yüreğinize. O kadar yakındır aslında size, o kadar içinizde.

Huzurlu olmakla başlar her şey. Huzurluysanız mutlu olduğunuzu hissedersiniz, huzurluysanız düşünceleriniz daha nettir hayata ve ve insanlara karşı. Huzurluysanız hedeflerinizi daha kolay belirler, adımlarınızı daha hızlı atar, çabalarınızın karşılığını daha çabuk alırsınız. O nedenle sevdiklerimize huzur dilemez miyiz? Nefes alırken her demi huzurlu olsun demez miyiz? Haydi öyleyse gelin huzur dileyelim tüm sevdiklerimize, huzurun beraberinde getireceği mutluluğu dileyelim tüm güzel gönüllülere. Ruhunuz hep huzurla dolsun.

Sıcak yaz gecelerinde masmavi gökyüzünde parlayan sayısız yıldızlar kadar bolca huzur diliyorum her birinize. Çünkü içiniz, ruhunuz huzurla doluyken hayata gülümsemek daha kolay biliyorum. Ama bir söz istiyorum sizlerden huzuru yakalarsanız kolay bırakmayacağınıza dair.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
22.03.2009

2 yorum:

  1. gerçekten istediğim birşey vardııı...o gözlerimin önünde elimden giderken, içimi yakarken huzuru nasıl bulucam bilmiyorumm...dünyanın öbür ucuna koysalar yinede aklım ordayken huzuru nasıl bulucam?

    YanıtlaSil
  2. Huzuru bulunca bırakmayanlardanım, emin olun bu yazıdan sonra o elimden kaçmak istese bile onu bırakmaya niyetim yok. Kaleminize sağlık, mükemmel bir yazı...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...