21 Ağustos 2010 Cumartesi

MAHREMİYET KAPILARI ZORA GELMEZ…



İnsanın en özelini başkaları ile paylaşması, mahremiyet kapılarını yabancılara açması zordur. Hele hele bu paylaşım kişinin kendi isteği dışında oluyorsa, bir şekilde buna mecbur bırakılıyorsa; yaşamın en zor noktalarından birinde, hatta sözün bittiği yerdedir insan.

Mahremiyet kapıları zora gelmez. Mahremiyet kapıları kişiye özeldir, anahtarı ise sadece kendisindedir. Bedeni, ruhu, yaşadığı mekanı, kullandığı tüm kişisel eşyaları bu özelin içindedir. Paylaşmak isterse eğer, anahtarını verirse eğer dokunulabilir; diğer türlü zorlamayla asla. Adı üstünde mahremdir çünkü; rızasız, gönülsüz dokunulması insana çok koyar. Ve hangi şekilde olursa olsun bu tarz zorla paylaşımlar insan ruhunda incinmelere, en hassas noktalarında kırılmalara neden olur.

Böylesi durumlarda insan kendisine konduramaz yapılan haksızlığı. Ruhunun bir elek misali delik deşik edilmesine kayıtsız kalanlara öfke duyar ister istemez. Dünyada yapayalnız hisseder kendisini, onca kalabalık içinde yapayalnız. Çünkü hak etmemiştir olanları; en çok zoruna giden şey ise yeterince anlaşılamamaktır. En yakınları bile onu anlamamış; ruhunu koruyabilmek adına yaptığı gayretleri görmezden gelmişlerdir. Herkes kendince haklıdır belki ama ya onun hakları? Kimseler görmez, kimseler sormaz , kimseler yanında olmazken yaşadıkları? Bir kabus, bir karabasan, kapkara bir dünyadır etrafındakiler artık. Yorgundur alabildiğine, en çok da ruhen.

Paylaşmak ister zaman zaman içindekileri, hani belki anlatsa, içindekileri aktarsa rahatlayacaktır ama yok, yapamaz. Paylaşmak acılarını yeniden kanatır, kabuslarını yeniden hortlatır diye korkar.

Nedense içini bir garip korku sarmıştır. Eskiden farkına dahi varmadığı seslerden bile ürker olmuştur artık, insanlara güvenini kaybetmiştir en önemlisi. Oysaki hayat, yapayalnız yaşasanız bile yine de ortak paylaşımlar gerektirir çoğu yerde. İşte o zamanlarda çevresindekilere kuşkulu gözlerle bakar ister istemez. Yeniden ruhunun incinmesinden deliler gibi korkar. O nedenle insanlarla mesafeyi daha da artırır. Olabildiğince uzak tutmaya çalışır herkesleri; kendi yalnızlığında bile yalnız olmayı özlerken.

Tüm bu olumsuzluklardan bir an önce kurtulabilmek gerek. Hayata yeniden karışmak gerek. Bunun içinde önce kendimize ve gerçekten güçlü olduğumuza yürekten inanmamız gerek. Eğer bu zor hamleyi başarır ve kendimize yeniden güvenirsek, zaman geçtikçe yaralarımızın iyileşmeye başladığını göreceğiz. Sonrasında da çevremizdekilere yeniden güvenebilmenin, onlarla paylaşımlarda bulunmanın güzelliğini tatmaya başlayacağız.

Hayat böyle bir şey işte, her an iyi kötü süprizlere gebe. Yarın kime ne olacağı belli değil. Bu anlamda insan olarak başımıza her şey gelebilir, her türlü zorluğu yaşayabilir, sadece hayata değil kendimize dahi küsme noktasına gelebiliriz. Özelimiz, mahremimiz açılıp saçılabilir. Önemli olan tüm bunların günün birinde düzeleceğine olan inancımızı hiç kaybetmemek. Zamanın yaralarımızı iyileştirmesine izin verdiğimizde gün gelecek her şey unutulacak. Çok iyimser oldu bu cümlem farkındayım ama varsın olsun. Hem belki içtenlikle dile geldiği için gün gelir gerçekleşir. Mahremiyete, özele saygının yitirilmediği günler yaşadığımızda ise böylesi yazılara gerek bile kalmaz, ne dersiniz? Mahremiyet kapınız hiç zorlanmasın.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
20.04.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...