Önümüzde devasa engeller olsa bile her
kapıyı açabiliriz.
İmkansız denilenleri başarabiliriz. Çünkü
hepimizde bu potansiyel var. Sadece farkında değiliz, o kadar. Bunu hiç
unutmayalım olmaz mı?
Bizlere ‘’Ben’’ duygusunu hissettiren
sınırsız akılla donatıldık hepimiz. Sizde, bende ve hatta minicik bir taş
parçasında; evrendeki her şeyde var.
Üstelik inanması zor gibi görünse de
hepimizdeki, her şeydeki sınırsız akıl AYNI.
Evrende var olan tek ‘’ben’’ den
ayrılıp; şekil değiştirmiş. Varlık ve nesnelere dönüşmüş.
Başlarda evrenin bir parçasıyken; zaman
içinde bireysel ‘’ben’’ duygusuna o denli alışıyoruz ki; evrenle BİR ve BÜTÜN
olduğumuzu unutuyor; tamamen ayrı olduğumuzu düşünüyoruz.
Bu algılama ne zaman başlıyor biliyor
musunuz?
Uzmanlar henüz iki üç yaşlarındayken; ‘’Ben
evrenden ayrı bir varlığım.’’ demeye başladığımızı belirtiyor. Geçen zaman
içinde yaş aldıkça da artıyor haliyle. Sonunda neredeyse sadece BEN diyen bir
insan olup çıkıyoruz. İçinde yaşadığımız evreni, onun bir parçası olduğumuzu
unutuyoruz.
Hal böyle olunca; bizim algı
durumumuza göre iki akılla karşı karşıya kalıyoruz.
*Bireysel ben yani sınırlandırılmış
akıl.
*Evrensel ben yani sınırsız akıl.
Ancak evrenle bir bütün olduğumuzu
yeniden hatırlayıp; evrensel aklımızı kullanmaya alıştığımızda imkansız yok
artık bizim için.
Bir tanesinde kısıtlı zaman söz
konusu. Sınırlarımız belli. Oldukça sıradan. Üstelik korkular var içinde. Hayal
kırıklığı ve belki acılar. Haliyle bunlarla her karşılaşmamız bizi yoruyor.
Etraftan onaylanmayı bekliyoruz dört gözle. Böylece kendimizi iyi
hissedeceğimizi sanıyoruz. Mantığımız sürekli devrede.
Diğerinde ise
alabildiğine özgürlük var. Sınırlar yok çünkü. Zaman kısıtlaması da.
Mantığımız
değil, ruhumuz devrede. Yaratıcı. Buram
buram sevgi hakim. Enerjiye ihtiyaç duymuyor. Her daim hareket halinde. Üstelik
eleştiriye ya da övgüye ihtiyaç duymuyor. Sıra dışı, ama aynı zamanda
birleştirici. Bütün. Mucizelere inanmamızı sağlıyor.
Tam bu noktada Deepak
Chopra’nın örneğine yer verme zamanı. İnanın bana daha iyi anlayacağız demek
istediklerimi.
Diyelim ki; spor yaparak
kilo vermeyi ve bu sayede kendimizi iyi hissetmeyi istiyoruz. Sınırlı aklımız
devrede. Bu eylem için koşu bandında ya
da sahilde koşmaya başlıyoruz.
İşte bu sırada
bedenimizin tüm organ ve hücreleri mola vermeksizin çalışıyor. Pek çok şeyi bir
arada yapıyor, müthiş bir organizasyon içinde. Kanımız, dokular, enerji
seviyemiz, aklımıza gelebilecek en ufacık detay bile mükemmel bir uyumda.
Sadece biz keyifle koşalım diye; trilyonlarca şey aynı anda ve sınırsız bir
iletişimle organize olmuş. Uyum oldukça aldığımız keyif de artıyor haliyle.
Peki ne yaptık biz? Önce
sınırlı aklımızla niyet ettik. Ardından bedenimiz sınırsız akıl ile her şeyi
aksaksız yerine getirdi. İşte beynimiz ve aklımız böyle çalışıyor, bizim
niyetlerimiz doğrultusunda.
Dualarımız da böyle
yerini buluyor aslında. Zamanında, zarafetle, minnettarlık, güven ve sevgi
duygusuyla yapıldığında; içine biraz da teslimiyet girdiğinde gerçeğe
dönüşüyor.
Dayatma ve zorlama olmadan.
‘’Ne olursa olsun, başkalarından bana ne, mutlaka olsun.’’ dememeye özen
göstererek. Çünkü o oluşumun bize sağlayacağı fayda bir başkasına zararlı
olabilir. Yani sadece BEN, sadece BANA demek yok; hiçbir zaman.
Tüm bunlara özen
gösterdiğimiz halde; sınırlı aklımız her zaman bizimle işbirliği yapmayabiliyor
ama. Ve işte o zamanlar biz de tökezlemeye başlıyoruz.
Neden mi?
İşte burası çok güzel.
Çünkü niyetimiz hem evrensel hem de bireysel ben’e FAYDALI olacaksa UYUM söz
konusu. Dayatma ve zorlama olmadan. ‘’Ne olursa olsun, mutlaka olsun.’’
dememeye özen göstererek. O oluşumun bize sağlayacağı faydanın, bir başkasına
zararlı olabileceğini göz ardı etmeden.
Üstelik bireysel benin; ara
sıra evrensel benin verdiği mesajları da alması gerekiyor. Alamazsa ya da kulak
ardı ederse vay halimize. Çünkü kötü geri dönüşümler kapımızda.
Bunun sırrı ise
FARKINDALIKta. Detayları görmek için, bakış açımızı ve algımızı olabildiğince
açmamız lazım. Evrensel dünyayı yok saydığımız anda; niyetimiz de olmuyor
zaten. Ne kadar istersek isteyelim.
Evrende yalnız
olmadığımızı unutmamak gerek bunun için. Farkında değiliz ama; hepimiz davranış,
niyet ve düşüncemizle bir şekilde birbirimizi tetikliyoruz.
Peki nasıl oluyor da tüm
bu niyetler birbirine karışmıyor?
Sınırsız aklımız DAKİKA
BİR kendisini yeniliyor da ondan.
Bu güzel organizasyona
hayran olmamak elde mi? Her şey öyle güzel düşünülmüş ki. Böylece evrene olan
uyum her dem taze tutuluyor. Bize sadece kalpten ve zarafetle niyet etmek
kalıyor. (devamını 3/3’te, sakın kaçırmayın)
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
31.07.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder