Ben
bu değere elimden geldiğince önem vermeye çalışanlardanım.
Duyduklarımız, dostlarımızla, yakın çevremizle paylaştıklarımız; saygıyla korunmalı. Her ne olursa olsun dile gelip aktarılmamalı. Çünkü belirli özel konuların bir gizemi, bir ölçüsü olmalı diye düşünüyorum. Kulağımızdan naifçe ancak, meraklılar arasında dağılmaktan korkarak giriyorlar. O halde girdikten sonra da aynı naiflik ve titizlikle saklanmalı. Bizlere, zarif yaşantımıza da ancak böylesi yakışır.
Duyduklarımız, dostlarımızla, yakın çevremizle paylaştıklarımız; saygıyla korunmalı. Her ne olursa olsun dile gelip aktarılmamalı. Çünkü belirli özel konuların bir gizemi, bir ölçüsü olmalı diye düşünüyorum. Kulağımızdan naifçe ancak, meraklılar arasında dağılmaktan korkarak giriyorlar. O halde girdikten sonra da aynı naiflik ve titizlikle saklanmalı. Bizlere, zarif yaşantımıza da ancak böylesi yakışır.
Gelin
şimdi asırlar öncesine bir yolculuk yapalım. Ve ünlü felsefeciler arasında
gezinelim. Sokrates ile öğrencisi Platon (Eflatun) arasında geçen bir öykü var
ki; kulağımıza küpe olacak cinsten.
Yıllardan
399.
Yunan
Felsefesinin kurucularından Sokrates’in yaşlılık dönemindeyiz.
Artık
ders veremeyen ünlü düşünür, günlerinin büyük kısmını evinde geçirir.
Yaklaşan
doğum günü sebebiyle öğrencisi Platon akıl hocasına bir sürpriz yapmayı
planlar. Dönemin en ünlü heykeltraşından üç altın heykel yapmasını ister. Ancak bu
heykeller özel olmalı, kendi fikir ve düşüncelerini anlatırken; derin bir gizeme
de sahip olmalıdır. Aradan iki hafta geçer. Heykelleri teslim alan Platon
hediyesini hocasına gönderir.
Sokrates
paketi merakla açar. Karşısında birbirinin tamamen benzeri, birer karış
boyundaki heykelleri görünce şaşırır. Önce evdeki yakınlarına, ardından
dostlarına heykellerin ne anlatmak istediğini sorar.
Heykeli
görenler; tartarak, ölçüp biçerek pek çok tetkik yapar. Ancak hiçbiri Sokrates’i tatmin edecek bir cevap bulamaz. İşin ilginç yanı; bu minicik
heykellerin ağırlıkları ve diğer tüm ölçüleri arasında en küçük bir fark bile
yoktur. Heykeltraşlar, filozoflar, din adamları başta olmak üzere; bu işe dahil
olan hiç kimse heykellerin gizemini çözememiştir.
Derken
İyonya’dan zeki bir gencin şehirde olduğu haberi duyulur. Sokrates genci yanına
çağırarak heykelleri gösterir. Aralarındaki fark her ne ise bulup
bulamayacağını sorar.
Heykellere
bakan henüz 15 yaşındaki bu genç; kendinden emin bir şekilde ince bir tel ister.
Teli alır almaz heykellerden birinin kulağına sokar. Herkes ne olacağını merakla beklerken; telin
heykelin ağzından çıktığını görürler. Fısıltılar bir anda artar.
Ardından
genç teli çıkarır ve ikinci heykelin kulağına sokar. Bu sefer de tel karşı
kulaktan çıkar. Sıra üçüncü heykele gelir. Nefeslerini tutan tüm meraklılar
heyecanla ne olacağını bekler. Teli üçüncü heykelin kulağına sokmaya çalışan
genç zorlandığını hisseder. Çünkü incecik tel belirli bir mesafeden sonra
kımıldamıyordur. Bunun üzerine teli çıkaran genç, kulaktan itibaren tıkanan
yere kadar olan mesafeyi dışardan ölçer. Telin heykelin kalbine gidip orada
kaldığını görür. İncelemeleri bitmiş sıra yorumuna gelmiştir.
“Düşünceme
göre; bu heykelleri tasarlayan kişi size bir şeyler anlatmak istemiş Üstadım. Birinci
heykelle her duyduğunu diline taşıyan, boşboğazları yermiş. İkinci heykelle
öğüt dinlemeyen, bir kulağından girip diğerinden çıkan insanları anlatmış. Dolayısıyla
bu iki heykel bir yana; üçüncüsü tam size layık. Çünkü ‘Kulağından gireni
kalbinde saklayan insan makbul insandır.’ demek istemiş. ‘’
Duyduklarından
hayli memnun olan Sokrates, öğrencisi Platon’dan böylesi anlamlı bir hediye almanın
keyfini yaşarken; gence bir ödül vermek ister.
Gencin
cevabı kısa ve nettir. Sadece Platon’un yaşadığı yerin adresini ister. Ve işte
o anda verdiği bu kararla; filozofların derun dünyasına yapacağı yolculuğu
başlamış olur.
Kıssadan
hisse hesabı; ne olur kulaktan girenler kalplerde kalsın. Ulu orta etrafa
saçılmasın. Hele hele bir başkasının canını yakacak, onu çok zor durumlarla
karşı karşıya getirecekse; sessizlik tercihimiz olsun. Azıcık dikkat etmek ve
özen göstermek yeterli bunun için. Unutmayalım ki; saygı gösterdiğimiz ölçüde
saygıyla karşılanırız.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
23.
11. 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder