Soru
sormadan, yorum yapmadan, endişe etmeden taşımak yürek istermiş. Bir de kocaman
bir sabır.
Masal
gibi başladım ama gerçek burada yazacaklarım. Yazımın sonunda anahtar elimizde
olacak. Aman dikkat. Bu ağırlığı taşıyabilir miyiz gerçekten? Peki ya elde
ettiğimiz anda pişman olursak? Ağırlığı altında ezilip, pes etme olasılığımız da
cabası.
Doğamız
gereği meraklıyız. Etrafımızda olan biteni öğrenmek hoşumuza gidiyor. Düşünsenize
bir de dünyanın EN BÜYÜK SIRRI ile karşı karşıya geldiğimiz şu anı.
Şimdi
paylaşacağım öykünün içinde saklı bu SIR. Bakalım içimizden kimler kolayca ve
istekle taşıyacak? Kimler soru ardına soru sormak isterken belki de vazgeçecek.
Eski
çağlardayız yine. Yunanistan’da. Atina Akademisinin kurucusu Platon’un yanında.
Kendisi bir matematikçi olmakla beraber, klasik Yunan filozofunun en ünlü
isimlerinden bir tanesi.
‘’Günlerden
bir gün; yaşadığı ülkenin en büyük bilgesinin yanına gider Platon. Uzun zamandır
kafasını kurcalayan soruyu sormaktır amacı. Sohbet sırasında bilgeden öyle bir
anahtar ister ki; dünya üzerindeki tüm kapıları açabilsin. Bilge bu anahtarı
kendisine verebileceğini, ancak ağır olduğunu söyler. Eğer taşıyabileceğinden
emin değilse almasının bir yararı olmayacaktır çünkü. Platon ise ısrarlıdır. Ne
kadar ağır olursa olsun taşıyabileceğinden de emin.
Bilge
uyarmalarına devam eder. Anahtarı elde ettiği anda sorumluluğunun
ağırlaşacağını ve artık istese de saklayamayacağını belirtir. Anahtarı elde
etmenin tek şartı, sırrı öğrendikten sonra uygulamaya geçmektir. Hem de hiç
durmadan, sürekli olarak. Eğer kendine saklamaya kalkarsa, vazgeçerse, bıkarsa başına
büyük bir dert alacaktır.
Tüm
bu uyarılara rağmen Platon kararlılıkla anahtarı ister. Anahtarın ağırlığını
taşıyacağına, taşıyamazsa da başına geleceklere razı olduğunu söyler.
Platon’u
ikna edemeyeceğini anlayan bilge; Platon’dan yanına iyice yaklaşmasını ister. Dünyanın
en büyük sırrını öğrenme vakti gelmiştir. Platon heyecanlıdır.
Bilge
Platon’a bu büyük sırrı fısıldarken gözlerinin içine bakar. Tepkisini bekler. O
da ne? Dünyanın tüm hazinelerini kucaklamasına yarayacak sırı öğrenen, gizemli anahtarı
eline alan Platon şaşkındır. Hem de çok şaşkın.
Neden
mi? Çünkü bilgenin kendisiyle paylaştığı sır öylesine basittir ki.
Tam
sırrın basitliğini söylemek isterken; bilge tarafından oldukça sert bir şekilde
uyarılır. Bilge bir kez daha; soru sormadan, yorum yapmadan, endişe etmeden
sadece YAPmasını ister. Eğer muhteşem bir yaşam aruz ediyorsa gidip YAPmalıdır
artık. Eğer başarısına başarı katmak istiyorsa YAPmalıdır. Eğer zenginlik
istiyorsa YAPmalıdır. Artık sırrı öğrenmiştir ve durMAMAlıdır.
Platon
bilgeye hissettiklerini açıklamaya çalıştıkça, bilge onu susturur. Verdiği sözü
hatırlatır her defasında. Sonunda Platon, elinde dünyanın en büyük anahtarı ile
yola çıkar. Yaşamı boyunca verdiği söze de sadık kalır. Arzu ettiklerini sadece
YAPar. Ve dünyanın en ünlü filozoflarından bir tanesi olur.’’
Öykümüzün
sonundayız. Ve bizler de dünyanın en büyük hazinesine sahibiz artık. Elimizde öyle
bir anahtar var ki; ağır mı ağır. Sorumluluk istiyor. Durmaksızın taşınmak ve
saklanmadan hedeflerine varmak istiyor.
O
halde bize düşen; bugünden itibaren anahtarımıza sahip çıkmak ve hayallerimizi
tek tek gerçeğe dönüştürmek.
Sadece YAPmak.
Yapabilir
miyiz diye düşünmeden, soru sorup endişelere yenik düşmeden SADECE YAPMAK.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
01.12.2015
Kaynaklar:
https://tr.wikipedia.org; http://www.haberakar.com.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder