29 Nisan 2011 Cuma

NELER OLUYOR?


Neler oluyor? Hayatın, yaşamanın ne kadar anlamlı olduğunu ve her yeni güne umutla gülümseyerek başlamanın daha çok mutluluk getirdiğini anladığımız bu zamanlarda olanlar sanki bizleri sınar gibi. Duyduğumuz her olumsuz haber duygularımızı, umutlarımızı hallaç pamuğu gibi oradan oraya savururken durup düşünme molalarımız çoğaldı bu aralar.

Neler oluyor?

Dünyaya, iklimlere, insanlara neler oluyor?

Bizler inatla her akşam yastığımıza başımızı koyduğumuzda biten güzel ve huzurlu bir gün için şükürler edip, yarına daha umutla rüyalar alemine dalamaya çalışırken; ertesi sabah uyandığımızda duyduklarımız içimizi nasıl da acıtıyor.

Her kafadan bir ses çıkıyor. Ayın hareketleri, yıldızların sert açıları, yeryüzünün geçmişten öç alırcasına hareketliliği, batıl inanışlar, hortlayan mitolojiler… Öne sürülen her bir tez bizleri daha bir endişeye sürükler oldu. İçlerinde doğruluk payı olanlar, bu kötü hareketliliğe sebep olanlar var mı bilinmez ama; insanoğlu bir saniye sonrasını bile tam olarak kestiremezken günler, aylar, yıllar sonra olacaklara şimdiden endişelenmek insanı yoruyor. Umutlarını köreltiyor.

Evet, son yıllarda dünya üzerinde olan tabii afetler azımsanmayacak boyutlarda. İklim değişiklikleri, seller, kuraklık, yeryüzü sarsıntıları şiddetini artırarak devam ediyor. Pek çok ülke, pek çok millet bundan etkileniyor. Canlarını, mallarını, evlerini, eşyalarını kaybediyor, gözyaşı döküyor.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi; yaşadığımız dünyaya sığamadığımızı, bir şeyleri adaletli olarak paylaşamadığımızı ve aslında birbirimizi sevmediğimizi açıkça ortaya koyan savaşlar, saldırılar, tacizler, darplar, insan canına kıymalar, haksızlıklar,… aldı başını gitti.

Neler oluyor bize?

Neler oluyor dünyamıza?

Alçak gönüllü olmanın, erdemli olmanın, saygı ve sevginin hayatımızı kuşatması gerekli bu zor zamanlarda hepimiz çok değiştik.

Birbirimizi sevmez olduk, dinlemez olduk, anlamaz olduk. En küçük bir hareketi bile bağışlamaz olduk. Bu kadar mı dolduk, bu kadar mı insanlığımızdan uzaklaştık anlamak mümkün değil.

Çocuklarımızı bu şeklide mi yetiştireceğiz, onlara bu davranışlarımızla örnek olacağız? Elimizde bıçak ya da silah, dilimizde hakaret ve yüzümüzde en asık surat ifademizle insanları itip kakarak, aşağılayarak,… Olmaz böyle şey, olmamalı!

Tipini beğenmediği için, davranışlarını kendi inançlarına aykırı bulduğu için, düşüncelerini ve eserlerini kabul etmediği için insanların hayatlarına müdahale etmek, canlarını acıtmak, hatta onları yok etmeye çalışmak… Bu insanlığa yakışmıyor. Hiçbirimize yakışmıyor. Hele hele bizler gibi köklü ve saygın bir geçmişe sahip olan, hoşgörüsünü her sözü ile bizlere hissettiren Mevlana’nın torunlarına hiç yakışmıyor.

Tüm bu olup bitenlerden kendi payımıza bir ders çıkarmamız gerekirken, hayatın ve yaşamanın ne kadar anlamlı ve güzel olduğunu her defasında fark edip elimizdekiler için şükretmemiz gerekirken, bizler ne yapıyoruz? Bir toplum içinde yaşadığımızı unutuyor, paylaşmanın saygı ve sevginin güzelliğini hiçe sayıyor, bencilliğimizi besleyerek, adeta onun  esiri oluyor; etrafımıza, sağa sola saldırmaya başlıyor, huzurumuzu bozacak pek çok şeyi gündeme taşıyor, insanlarımızın canlarını yakmanın adeta yollarını arıyoruz.

Her yerden nefret dolu bakışlar, hakaret dolu konuşmalar yükseliyor. Karşımızdaki sanki bizim gibi insan değilmiş, bizim sahip olduğumuz haklara sahip değilmiş gibi davranıyoruz.

Neden? Nasıl bu kadar yozlaştık? Sevgimizi saygımızı ne zaman kaybettik?

Geceleri huzurla uyku uyuyamaz olduk. Yeni güne gülümseyerek bakmaya bile korkuyoruz artık. Stres, huzursuzluk gencinden, yaşlısına hepimizi sarıp sarmaladı. Ve bunu biz kendimiz yarattık.

Evet belki yapılan çok haksızlık var, evet yapılan bu haksızlıkların çoğu cezasız kalıyor ve bizler bağışlamayı da unuttuk artık, ama…

Yine de durup düşünme zamanı, yanlış yaptığını kabul edebilme cesaretine de sahip olabilmeli insan; yeri geldiğinde susmalı, yeri geldiğinde bağışlamalı. Duyarsızlığı, vurdumduymazlığı, hoşgörüsüzlüğü, kin ve nefreti bir yana koymayı bilmeli. Daha huzurlu, daha mutlu ve pozitif insanlar olmak adına bunu başarmak gerek. Çocuklarımız için, kendimiz için, geleceğin güzel dünyası için…
Yarına daha umutla uyanabilmek için, çocuklarımızı sevgi dolu insanlar olarak yetiştirebilmek için, mutluluğu ve huzuru bir an önce yakalayabilmek için; unuttuğumuz sevgiyi yeşertmenin, saygıyla güçlendirmenin, hoşgörüyle taçlandırmanın vaktidir artık. Birbirimizi daha fazla kırmadan, incitmeden kucaklayıp, gelecek güzel günlere tebessüm etme zamanı.

Haydi ne duruyorsunuz, size uzatılan eli sımsıkı kavrayın artık. Çevrenizde öyle bir el yoksa, ilk sevgi dolu eli uzatan siz olun. Biz yapmazsak, siz yapmazsanız, kimler yapacak?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

15.03.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...