Zamanı geri almak mümkün olsaydı neleri değiştirmek isterdiniz hiç düşündünüz mü? Evet çoğumuz böyle bir şansı ele geçirmek için neler vermezdik öyle değil mi? Hemen hepimizin düşüncelerinden geçmiştir böylesi bir istek.
Kimimiz sadece bir iki gün, kimimiz bir ay, kimimiz üç yıl ya da yıllar öncesine gitmeyi belki de ve şimdiki tecrübesi ile yaptığı hataları telafi etmeyi; o zamanları yeniden yaşamayı isterdi, öyle değil mi? Kim bilir o istediğimiz zaman dilimi yeniden yaşanabilseydi neler yapardık? Benzer hataları tekrarlar mıydık, yoksa hayatımız tamamen farklı bir biçimde mi yaşanırdı?
Gözlerinizi kapatıp düşünün isterseniz, hangi zaman diliminde, kiminle, nerede olmak istediğinizi; bunun için ne kadar geriye gitmeniz gerektiğini hatırlamaya, filmi istediğiniz zaman dilimine geri almaya çalışın.
Gururunuza yenik düşüp karşınızda çırpınan sevdiğinizin, arkadaşınızın, dostunuzun son deneme çabalarını görmezden gelir; tüm köprüleri yıkar mıydınız? Yoksa sert tepkiler gösterip kırıcı sözler söyleyeceğinize anlamaya mı çalışırdınız? Belki de okumak için daha çok gayret gösterip liseyi dışardan bitirirdiniz. Belki o dost sandığınız kişilerin yalanlarına inanmasaydınız, yıllarca severek yaptığınız işinizden olmayacaktınız. Belki arkadaşınızı affedip yardım çağrısına kulaklarınızı tıkamasaydınız son anlarında ona destek olabilecektiniz. Belki işinize ayırdığınız zamanın bir kısmını çocuklarınıza ayırsaydınız onları büyürken izleme şansını hiç kaçırmayacaktınız. Belki o anlık kaçamağı yapmamış olsaydınız mutlu yuvanızı kaybetmeyecektiniz. Mantığınızı değil de kalbinizin sesini dinleseydiniz belki de yeni denizlere pupa yelken açılma cesaretini kendinizde bulacaktınız. Annenize yapacağınız ziyareti ertelemeseydiniz belki de son kez sarılma şansını kaçırmayacak ve yıllar süren pişmanlığı yaşamayacaktınız. O son kavgada eşinize “dur gitme” diyebilseydiniz şimdi geceleri yanız kalmayacaktınız.
Belkiler, keşkeler, hayatın bize sundukları, bizim kaçırdıklarımız ya da arkasından koştuğumuz halde yakalayamadıklarımız, son kez yapılamayanlar o kadar çok ki… zamanı geriye alsak, filmi geriye sarsak da nafile. Zamanla beraber değişen çok şey var hayatımızda, kendimiz başta olmak üzere elbette.
Çünkü zaman acımasız, zaman ele avuca sığmaz yaramaz bir çocuk gibi; tutabilmek, geri döndürmek, aynı şartlarla bir kez daha denemek mümkün değil. Yaşadıklarımız bizlere her saniye yeni bir tecrübe, yeni bir alışkanlık kazandırırken önemli olan yıkıldığımız anlarda bile yeniden ayağa kalkabilmek galiba. Bir anlamda küllerimizden yeniden doğmak. Her bir acı, her bir zorlu kulvar aslında insanı daha güçlü yapıyor; naif halimiz ve kırılganlığımız kederle, üzüntülerle çatırdıyor belki ama altındaki kabuk giderek sağlamlaşıyor.
Yapmamız gereken bir anlamda kısa bir mola vermek hayatımıza dair. Bu kısacık molada kendi içimize dönüp, iç sesimize kulak verdiğimizde; hayatın içinde bizi aşırı strese sokan gerilimlerden ve krizlerden daha kolay kurtulabiliriz, unutmayın. Sırası geldiğinde geçmişle yüzleşmek zorunda kalsak bile. Biliyorum hiç kolay değildir eski sandıkları kurcalamak, naftalin kokularının, sandık lekeli sarı örtülerin, kırılmış ama atılamamış eşyaların, solmuş siyah beyaz resimlerin arasında gezinmek. Bazıları yüzümüzde hoş bir tebessüm bırakırken; bazı hatıralar vardır ki size hüzün, gözyaşı getirebilir, pişmanlıklarınızı yeniden depreştirebilir.
Belki arada kayıplar yaşanmıştır, belki mesafeler fazlalaşmıştır ya da şartlar asla o zamana dönmenize izin vermiyordur ama olsun; çok küçük bir ihtimalle de olsa varsa bir şansınız değerlendirebilirsiniz. Yoksa da kısacık molanız sırasındaki o tecrübeden alınacak ders bir kez daha hatırlanmış olur, ne dersiniz? Kime ne yararı olacak demeyin sakın; eskilerde kalmış hatıraları yeniden hatırlamak canımı acıtıyor diye de düşünmeyin. Her ne yaşadıysanız hepsi sizin; hatalar, günahlar, başarılar, başarısızlıklar her şey. Onları kucaklamak, onlara sahip çıkmak gerek. Gülümseyerek hatırlamak, kabul etmek en zoru biliyorum ama başardığınızda kendinizi alabildiğine hafif hissedeceksiniz, inanın buna. Kaçmak, üstünü örtmek, yok saymak, kendimizi kandırmak en kolayı ama o ağırlık hep omuzlarınızda sizinle yaşayacaktır, bunu unutmayın. Kuş gibi özgür olmak, düşüncelerde uçmak varken kendinize bu eziyeti yapmayın ve bir an önce kurtulun yüklerinizden, açın sandıklarınızı bırakın havalansın. Göreceksiniz ki kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Belki de kaçırdığınız o anın çok daha güzelini yaşama şansını yakalayacaksınız, belli mi olur? Hayat bu! süprizlerine açık olun, yüklerle yavaş yavaş gideceğinize; yüklerden kurtulup koşmayı deneyin. Zamanı yine de yakalayamazsınız ama yaşadıklarınız yanınıza kar kalır, unutmayın.
Tamam, son pişmanlık faydasızdır. Giden gitmiş, yitirilenler gelmemek üzere sonsuzluğa kavuşmuşlardır, o sandık lekesini kolay çıkaramazsınız gönlünüzden, üstelik yaşınızı geriye almak da mümkün değildir ama; kendinize son bir şans daha verin.
Zaman içinde her şey değişmiş, duygularınız daha farklı anlamlar kazanmış olsa bile bu son şansı kendinizden esirgemeyin. Çünkü siz buna değersiniz. Sizden bir tane daha yok bu dünyada.
Son olarak, sorunlarla yüzleşme cesaretini kendinde bulanlar ondan kurtulmayı yeniden başlamayı daha kolay başarırlar. Gelin hep birlikte Sezen Aksu’ nun o güzel şarkısına kulak verelim.
“ Hayat, kadere inat
Seni sil baştan yaşayacağım,
Ahdım olsun”.
Başka söze gerek var mı?
Sevgiyle kalın.
Belgin Eryavuz
18.04.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder