11 Şubat 2010 Perşembe

DENİZ AŞIKMIŞ AMA… (Büyüklere bir masal)



Ve dalgalı deniz buluştu sonunda… Kavuştu kumlarına, güneşin altında yıllarca kalmış kavrulmuş, kızgın, sapsarı ama bir ipek gibi yumuşak ve gizemli hasretine. Hem de ne kavuşma, hem de ne sarılma… bir daha hiç ayrılmamacasına…


Deniz durgun, dingin haliyle sarı kumlarla oynaşırken bir daha hiç ayrılamayacağını anlamış. Bir anda nereden çıktığı belli olmayan bir azgınlıkla dalgalarının arasına katmış uysal kum taneciklerini, olabildiğince sarıp sarmalamış ve koyu mavi derinliklerine, kimselerin ulaşamayacağı enginliklerine götürmüş. Serin kopkoyu maviliklerde en sessiz gölgelerde bir arada olmanın keyfini yaşamışlar. Kimseler görmeden bilmeden sadece onlara ait olan dünyalarında mutlu ve mesut olmuşlar.

Birbirlerine anlatacak o kadar çok şeyleri varmış ki; bir süre deniz konuşuyor, çoştukça çoşuyor, bu arada kum taneleri en güzel dansını yapıyormuş. Bir süre sonra kum taneleri anlatmaya başlıyor, denizin aklına hayaline gelmeyen güzellikleri onunla paylaşıyormuş. Deniz şaşkın, deniz heyecanlı, deniz hiç olmadığı kadar mutluymuş. Çektiği tüm sıkıntıları, özlemleri nasıl da yok olmuş hasretlisine kavuştuktan sonra. Artık tek düşüncesi, tek emeli varmış hayatta. O da zor bulduğu, senelerini verdiği ve sonunda kavuştuğu sapsarı taneciklerini asla kaybetmemekmiş. Onu kaybetmenin düşüncesi bile içini acıtmaya yetiyormuş. Buna asla izin vermeyecekmiş çünkü kendi kendine sözü varmış.

Ama söylentiler, yıllar içinde çok büyük kuraklıkların olacağını, yeryüzündeki suların giderek azalacağını söylüyormuş. Olsun varsın, deniz giderek azalsınmış ama kumların o çok sevdiği yatağında azalmak, yok olmak bile onun için en güzel yok oluşmuş. Bunlara bile razıymış, yeter ki kokusunu, ipeksi tenini sevdiği kum tanelerinden ayrılmasınmış.

Gelin görün ki bu güze beraberliğin arasına her gece ay en büyülü ışınları ile girer, kendisi yetmezmiş gibi yıldızları da yanına çağırırmış. Gün ışıyana kadar denizi hiç bırakmaz, her gün farklı şekillere girerek; kum taneciklerini kıskandırmak ve aralarını açmak için elinden geleni yaparmış. Kum taneleri o nedenle geceleri hiç sevmez, denizi değil ayla, hiç kimseyle paylaşamadığını her gece yeniden bir kez daha anlarmış. Hem sadece ay değilmiş ki aralarına giren, yıldızlar her gece bir başka yerden en parlak ışıklarını gönderir; sanki denize göz kırparlarmış.

Yorulmuş tüm bunlardan kum taneleri, her gece savaş vermekten; denizin bu vurdumduymazlığından, onun ayı ve yıldızları sevgiyle kucaklamasından. Deniz ise tüm bunlardan habersiz; günlerini gecelerine ekliyor, mutluluğuna mutluluk katıyormuş.

Ama gün gelmiş deniz, sevdiği kum tanelerindeki durgunluğu fark etmiş. Başlamış düşünmeye hem de kara kara. Kum tanelerine defalarca sorduğu halde aldığı yanıt yetersizmiş çünkü. Kum tanelerinin kendisini artık sevmediğini düşünüp; geceleri bu hislerini ay ve yıldızlarla paylaşır olmuş. Bu samimiyet kum tanelerini daha da üzmüş. Bir gün deniz sevdiceğini tekrar mutlu edebilmek için sahile eski yurduna geri götürmek istemiş. Ama o da ne? Kum tanecikleri, deniz fark edip harekete geçene kadar çoktan gitmiş ve denizi terk etmiş bile…

O gün bugündür o yörede denizler hep dalgalı ve mutsuz, sahiller hep kumsuzmuş. Dinginlik ve durgunluğu çoktan unutmuş… ama o minicik sapsarı sevgi dolu kum taneciklerini ASLA…

Sevgiyle Kalın

Belgin ERYAVUZ
13.05.2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...