22 Temmuz 2012 Pazar

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME ve İÇSEL DİSİPLİN (1/2)

Erdemli bir insan olmak, saygısını sevgisini ve kendi sınırlarını iyi bilen; ben duygusundan çok biz duygusu gelişmiş, yaptığı işlerde haksızlığa ve yanlışlığa, aldatmaya hep karşı duran; değer yargıları alabildiğine açık… Kısacası KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞ bir insan olabilmek. Yani; düşünce ve davranışlarıyla içten, dürüst, yaratıcı, hayata nesnel açıdan bakabilen, yaşamın temel deneyimlerini değerlendirebilen, kendisini ve başkalarını olduğu gibi kabul edebilen,  cesur ve kararlı…

Bir toplumun en güzel bileşkesini ve ilerlemesini de böylesi insanların çokluğu yaratmaz mı? Bunun içinse tek bir yol var:

Çalışmak, çalışmak, çalışmak… yılmadan, pes etmeden ve başaracağına inanarak. O toplumun refahını sağlayacak, mutluluğunu devam ettirecek ekonomiyi canlı ve ayakta tutacak olan en önemli etken bu değil mi sizce de?

Sadece çalışmak olmadığı gibi sadece inanmakta yeterli değil elbette başarıyı yakalamak için. Ama hangisi daha önemli ya da hangisi daha önce doğmuştur diye düşünecek olursak; bence bunun cevabı yok gibi. Çünkü ikisi birbirini tamamlıyor, dengeliyor ve değerine değer katıyor.

Geçmişten günümüze dinsel tarihin içindeki gelişmeler tek tek incelendiğinde; insanların inançlarını  yeri geldiğinde kendi istedikleri gibi yönlendirdikleri  görülüyor. Farklı kültürler, farklı coğrafyalar ve farklı inanışlar… aslında hepsi sonunda tek bir ortak payda da buluşuyor olsa da. Üstelik savaşlarla baskılarla kendi inançlarını dünyaya yaymaya çalışarak. İnsanların içlerindeki boşluğu doldurmak, huzuru yakalamak adına hep bir şeylere inanmaları gerekliliğini esas alarak…
                                                                                         
Sonuçta inanarak  ve çalışarak elde edilen pozitif gelişmelerin, insandaki ahlaki disiplini oluşturduğu gerçeğinden yola çıkarsak; bunun ekonomiye olan olumlu katkılarından söz edebiliriz. Ama önce insanın hasletlerine, içsel yapısına ve davranışlarına bakmak lazım.

Kendine karşı samimi olmak ne kadar önemli, çünkü kendine samimi olan bir insan etrafındaki herkese  samimi duygularla yaklaşır. Ve o samimiyetin güzel getirisi ilişkilere olumlu olarak yansır; bu güzellik karşılıklı tüm alış verişlerde hissedilir.

Başkalarının söylediği ya da baskıladığı gibi değil, kendi içsel sesi ile hareket eden ve geceleri vicdanı ile baş başa kaldığında, hiç pişmanlık duymayan insanlar haline geldiğimizde; yakalayacağımız başarı bizleri hep bir üst noktaya taşınacaktır. Ben buna eminim.

Ticaret yapmak, ekonominin canlanması ve ayakta kalması açısından ilk şart neredeyse. Ama bunu yaparken doğruluktan şaşmamak ve elde ettiği kazancın etkisiyle şımarmamak da önemli. Çünkü ekonomi ve ticaretin tek göstergesi olan para işin içine girdiğinde; insanlar tüm güzel hasletlerini unutabiliyor nedense.

Para o denli tatlı olduğu için mi; insan yapısı gereği çok doyumsuz olduğu için mi; yoksa yeterince ahlaki ve içsel disipline sahip olamadığı için mi?

Geçmişte de günümüzde de parayı bulup şımaran, tabiri yerindeyse ‘ne oldum delisi’ olan nice insan var maalesef. Üstelik bu disiplinin eksikliği sonucu paranın getirdiği sahte gücün etkisi ile başları dönenler; bir süre sonra bu kazancı artırmak adına, her türlü uygunsuz koşulu denemekten, başkalarının canlarını yakacaklarını bildikleri halde vazgeçmeden bunu sürdürmekten de geri durmuyorlar. Ne acıdır ki teknolojinin ilerlemesi ile bu yollar daha da aleni yapılır hale gelmiş durumda.

‘’Kalbi tanımak aydınlanmanın başlangıcıdır. Tabiatı tanımak aydınlanmanın özüdür, kalbe ulaşmaksa aydınlanmanın ta kendisidir." Ishida Baiga’ya ait olan bu söze Sn Cahit Büyükkanber’in ‘’Ahlaki Disiplinlerin ekonomik anlayışa katkıları ve zenginleşme’’ isimli yazısında rastladım ve ben de çok beğendim. (Zaten bu yazıda oradan edinilen esinlenme ile ortaya çıktı. Bu anlamda desteğini her zaman hissettiren Sn. Cahit BÜYÜKKANBER’e çok teşekkür ediyorum.)

Bu mükemmel söze benim naçizane eklemek istediğim ise; kalbi tanımanın ve ona ulaşmanın tek yolunun sadece SEVGİDEN geçiyor olması. Sizce de öyle değil mi?

Böylece hem manevi anlamda çoğalmanın hazzını yaşıyor insan; hem de yürüdüğü yolun ışık hareleri ile aydınlandığına şahit oluyor. 


Hayatta bundan daha güzel bir içsel durum olabilir mi? (devamı 2/2 de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

16.07.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...