Kabul
etmek gerekiyor ki her şey bu kadar kolay değil. Hele hele söz konusu şey bizim
ve sevdiklerimizin mutluluğu ise.
Çünkü
yapay mutluluğu yaratırken, farkında olmadığımız bir sorun yaşıyoruz. Yapay
mutluluğu engelleyen bir şey var. O da seçim özgürlüğüne sahip olmak.
Nasıl
da bildiklerimize ters düşüyor değil mi? Hepimiz seçme özgürlüğü ne kadar çoksa
o kadar mutluyuz sanmıyor muyduk? Oysaki tam tersiymiş.
Peki
bunu nasıl aşacağız? Tek bir yolu var. O da değiştiremeyeceğimiz her ne varsa
onu kabul etmek.
Direnmeden teslim olmak.
Bunu
yapabilenlerden olmak için de psikolojik bağışıklık sistemimizin güçlü olması
lazım. Profesör Gilbert’e göre; psikolojik bağışıklık sistemimiz en iyi,
tamamen tıkandığımız ve sıkıştığımız zamanlarda çalışıyor.
O
halde özellikle kendimizi çaresiz ve bıkkın hissettiğimiz o son noktadayken;
farkındalığımızı açık tutmak önemli.
Seçme
özgürlüğünün nasıl da mutluluğu engellediğini görmek adına; gelin bir başka
deneye geçelim.
Paylaşacağım
bu deney, Amerika Harvard Üniversitesinde yapılmış. Bir kısım öğrenci için
fotoğrafçılık kursu açılmış. Hevesli olanlara siyah beyaz fotoğraf dersi ve
karanlık odada basma teknikleri öğretilmiş. Ellerine verilen makinalarla; en
çok sevdikleri 12 görselin fotoğrafı istenmiş. Seçim serbest bırakılmış. Çektikleri
fotoları hocalarına getirdiklerinde; film hazırlanmış. Önce içlerinden en
beğendikleri iki filmi seçme şansı verilmiş öğrencilere. Ardından beraberce
karanlık odada basmışlar.
Sonra da ellerindeki iki fotoğraftan sadece bir
tanesini alabilecekleri söylenmiş. Her ikisine birden sahip olacaklarını sanan
öğrenciler şaşkınmış.
Tam
bu noktada; öğrencileri iki gruba ayırmışlar. İlk gruba sonradan fikirlerini
değiştirme şansı sunulmuş. Yani o anda seçtikleri fotoyu birkaç gün sonra, eğer
isterlerse diğeriyle değişebilme şansları var. Özgürler. Sorun yok gibi.
Diğer
gruba ise böyle bir özgürlük hakkı verilmemiş. O anda seçtiği fotoğrafı
değiştirme lüksleri yok.
Aradan
geçen süre içinde; her iki grubun en beğendikleri fotoğrafa olan yaklaşımları incelenmiş.
Emek harcadıkları fotoğrafı sevme ve değer verme dereceleri gözlenmiş. Ancak sonuç
herkesi şaşırtmış.
Neden
mi?
Fotolarını
değiştirme şansına sahip olmayan ve bu durumu önceden kabullenen öğrenciler
fotoğraflarını daha çok sevmiş.
Değiştirme
şansı verilenler ise daha az. Çünkü değiştirme olanağı mutluluğu
sentezlemelerine engel olarak ortaya çıkmış. Bir türlü tatmin olamamışlar.
Ancak
henüz bitmedi. Deneyin son bir aşaması daha var.
Bu
kez; yine aynı üniversiteden tamamen yeni bir başka grup öğrenci seçilmiş. Ve
fotoğrafçılık konusunda bu kez; iki farklı ders verileceği açıklanmış.
Derslerin
birinde, çektikleri fotoğraflar içinden en sevdiklerini; ilerde isterlerse
değişme hakları olacak.
Özgürler. Diğer derste ise tek bir seçim hakları var.
Yani özgür değiller. Şimdi olacakları önceden bilerek ders seçecekler.
Öğrencilerin
yarıdan fazlası hangi dersi seçiyor dersiniz?
Çektikleri
fotoları değiştirme şansı olan dersi tabii ki.
Çünkü
yapay mutluluğun hangi şartlarda oluştuğunu bilmiyorlar. Özgürlüğün onları
mutluluğa taşıyacağını sanıyorlar. Tıpkı bizim gibi.
Hayat
yolumuz hep seçimlerimizle şekilleniyor. Tutkuyla yol alırken; endişelerimiz ve
hatta korkularımız bize eşlik ediyor. Önemli olan; tutkularımızda ve
korkularımızda sınırlarımızı koruyabilmekte. Kendimizden ve kişiliğimizden ödün
vermeden; naif çizgimizi korumakta. Kararlarımızın arkasında dimdik
durabilmekte. Mutluluğun anlarda saklı bahçesinde gezinirken doya doya içimize
sindirmekte. Olmadığını hissettiğimiz zor anlarımızda ise yapay mutluluğun
doğru renklerini yakalayabilmekte.
Mutlu
olmak ya da mutsuzlukta kıvranmak tamamen bizim seçimlerimizle alakalı.
Öncelikle mutluluğu hak ettiğimizi düşünmemiz lazım. Ardından mutsuzluğun o
koyu gri gölgesinden silkinip; mutluluğun ışıltılarını cesaretle aramamız. Fark
etmemiz. Yakaladıkça şükürler etmemiz. Sona, geleceğe değil; ANA odaklanmamız.
Mutluluğun tam da orada olduğunu hiç unutmamamız.
Yapılan
araştırmalar; yaratıcı, meraklı, yaşama sevinciyle dolu, amaçsız kalmayan, her
konuda dengeyi koruyan, daha iyimser, özgüven sahibi kişilerin mutluluğa daha
yatkın olduğunu ortaya çıkarmış.
Bakın
ünlü Hintli düşünür Osho ne diyor;
‘’Herkes
mutsuz olma kapasitesine sahiptir. Ama mutlu olmak en büyük cesarettir.‘’
Hayallerimizle
beynimizi kandırırken; duygu, düşünce, davranışlarımızın uyumda olmasına ve
onları pozitif enerjimizle güçlendirmeye dikkat. Aklımızı, kalbimizi ve
tebessümlerimizi hep diri tutmak en güzeli değil mi?
Haydi
o halde cesaretle mutluluk yolunda adımlar atmaya var mısınız?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
22.06.2015
Kaynaklar:
Daniel Gilbert’in sunumu (https://www.youtube.com/watch?v=QZbqb-johXs) ve Mutluluğa takılmak isimli kitabı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder