17 Ağustos 2015 Pazartesi

YAPAY mı, GERÇEK mi? (2/2)

Kabul etmek gerekiyor ki her şey bu kadar kolay değil. Hele hele söz konusu şey bizim ve sevdiklerimizin mutluluğu ise. 

Çünkü yapay mutluluğu yaratırken, farkında olmadığımız bir sorun yaşıyoruz. Yapay mutluluğu engelleyen bir şey var. O da seçim özgürlüğüne sahip olmak.

Nasıl da bildiklerimize ters düşüyor değil mi? Hepimiz seçme özgürlüğü ne kadar çoksa o kadar mutluyuz sanmıyor muyduk? Oysaki tam tersiymiş.

Peki bunu nasıl aşacağız? Tek bir yolu var. O da değiştiremeyeceğimiz her ne varsa onu kabul etmek. 
Direnmeden teslim olmak.

Bunu yapabilenlerden olmak için de psikolojik bağışıklık sistemimizin güçlü olması lazım. Profesör Gilbert’e göre; psikolojik bağışıklık sistemimiz en iyi, tamamen tıkandığımız ve sıkıştığımız zamanlarda çalışıyor.

O halde özellikle kendimizi çaresiz ve bıkkın hissettiğimiz o son noktadayken; farkındalığımızı açık tutmak önemli.

Seçme özgürlüğünün nasıl da mutluluğu engellediğini görmek adına; gelin bir başka deneye geçelim.
Paylaşacağım bu deney, Amerika Harvard Üniversitesinde yapılmış. Bir kısım öğrenci için fotoğrafçılık kursu açılmış. Hevesli olanlara siyah beyaz fotoğraf dersi ve karanlık odada basma teknikleri öğretilmiş. Ellerine verilen makinalarla; en çok sevdikleri 12 görselin fotoğrafı istenmiş. Seçim serbest bırakılmış. Çektikleri fotoları hocalarına getirdiklerinde; film hazırlanmış. Önce içlerinden en beğendikleri iki filmi seçme şansı verilmiş öğrencilere. Ardından beraberce karanlık odada basmışlar. 
Sonra da ellerindeki iki fotoğraftan sadece bir tanesini alabilecekleri söylenmiş. Her ikisine birden sahip olacaklarını sanan öğrenciler şaşkınmış.

Tam bu noktada; öğrencileri iki gruba ayırmışlar. İlk gruba sonradan fikirlerini değiştirme şansı sunulmuş. Yani o anda seçtikleri fotoyu birkaç gün sonra, eğer isterlerse diğeriyle değişebilme şansları var. Özgürler. Sorun yok gibi.

Diğer gruba ise böyle bir özgürlük hakkı verilmemiş. O anda seçtiği fotoğrafı değiştirme lüksleri yok.

Aradan geçen süre içinde; her iki grubun en beğendikleri fotoğrafa olan yaklaşımları incelenmiş. Emek harcadıkları fotoğrafı sevme ve değer verme dereceleri gözlenmiş. Ancak sonuç herkesi şaşırtmış.

Neden mi?

Fotolarını değiştirme şansına sahip olmayan ve bu durumu önceden kabullenen öğrenciler fotoğraflarını daha çok sevmiş.

Değiştirme şansı verilenler ise daha az. Çünkü değiştirme olanağı mutluluğu sentezlemelerine engel olarak ortaya çıkmış. Bir türlü tatmin olamamışlar.

Ancak henüz bitmedi. Deneyin son bir aşaması daha var.

Bu kez; yine aynı üniversiteden tamamen yeni bir başka grup öğrenci seçilmiş. Ve fotoğrafçılık konusunda bu kez; iki farklı ders verileceği açıklanmış.

Derslerin birinde, çektikleri fotoğraflar içinden en sevdiklerini; ilerde isterlerse değişme hakları olacak. 
Özgürler. Diğer derste ise tek bir seçim hakları var. Yani özgür değiller. Şimdi olacakları önceden bilerek ders seçecekler.

Öğrencilerin yarıdan fazlası hangi dersi seçiyor dersiniz?
Çektikleri fotoları değiştirme şansı olan dersi tabii ki.

Çünkü yapay mutluluğun hangi şartlarda oluştuğunu bilmiyorlar. Özgürlüğün onları mutluluğa taşıyacağını sanıyorlar. Tıpkı bizim gibi.

Hayat yolumuz hep seçimlerimizle şekilleniyor. Tutkuyla yol alırken; endişelerimiz ve hatta korkularımız bize eşlik ediyor. Önemli olan; tutkularımızda ve korkularımızda sınırlarımızı koruyabilmekte. Kendimizden ve kişiliğimizden ödün vermeden; naif çizgimizi korumakta. Kararlarımızın arkasında dimdik durabilmekte. Mutluluğun anlarda saklı bahçesinde gezinirken doya doya içimize sindirmekte. Olmadığını hissettiğimiz zor anlarımızda ise yapay mutluluğun doğru renklerini yakalayabilmekte.
Mutlu olmak ya da mutsuzlukta kıvranmak tamamen bizim seçimlerimizle alakalı. Öncelikle mutluluğu hak ettiğimizi düşünmemiz lazım. Ardından mutsuzluğun o koyu gri gölgesinden silkinip; mutluluğun ışıltılarını cesaretle aramamız. Fark etmemiz. Yakaladıkça şükürler etmemiz. Sona, geleceğe değil; ANA odaklanmamız. Mutluluğun tam da orada olduğunu hiç unutmamamız.

Yapılan araştırmalar; yaratıcı, meraklı, yaşama sevinciyle dolu, amaçsız kalmayan, her konuda dengeyi koruyan, daha iyimser, özgüven sahibi kişilerin mutluluğa daha yatkın olduğunu ortaya çıkarmış.

Bakın ünlü Hintli düşünür Osho ne diyor;

‘’Herkes mutsuz olma kapasitesine sahiptir. Ama mutlu olmak en büyük cesarettir.‘’

Hayallerimizle beynimizi kandırırken; duygu, düşünce, davranışlarımızın uyumda olmasına ve onları pozitif enerjimizle güçlendirmeye dikkat. Aklımızı, kalbimizi ve tebessümlerimizi hep diri tutmak en güzeli değil mi?

Haydi o halde cesaretle mutluluk yolunda adımlar atmaya var mısınız?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

22.06.2015

Kaynaklar: Daniel Gilbert’in sunumu (https://www.youtube.com/watch?v=QZbqb-johXs) ve Mutluluğa takılmak isimli kitabı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...