Evet öykümüz devam
ediyor olaylar gelişirken. Aradan epey zaman geçiyor. Bir gün yine aynı yerde iki
arkadaş buluşuyor. Bruno arkadaşından özür diliyor. Shumel ise büyüklerin
yapamadığını yapıyor. Sadece bu yalan yüzünden çok kötü dayak yemesine,
günlerce aç kalmasına rağmen arkadaşını affediyor. Aralarındaki yakınlık artarken,
sevgileri daha da güçleniyor.
Ancak her geçen gün Bruno,
Shumel’in yaşadığı yeri ve yaptıklarını daha da merak ediyor. Bir gün Shumel’in
babası kampta kayboluyor. İşte o anda arkadaşına yardım etmek, babasını beraberce
aramak amacıyla kamp tarafına geçmeye karar veriyor. Aralarında güzel bir plan
yapıyorlar. Shumel’in getirdiği mahkum kıyafetlerini giyen
Bruno; kendisine tel
örgünün altından geçecek kadar bir yer kazıyor. Elektrik verilmiş dikenli teli
sorunsuz aşıyor. Yan yana gelen iki arkadaş o andan itibaren el ele veriyor.
Kampı ve tutukluları dehşet
ve merak dolu gözlerle incelerken, bir anda olanlar oluyor.
Kalabalık bir
grubun arasına düşüyorlar. Komutan babasının talimatlarını uygulayan askerler
tarafından itilip kakılarak kocaman bir odaya dolduruluyorlar. Duş alma
vaadiyle krematoryumlardan birinin içinde olduklarından habersiz korku ve heyecanla
beklemeye başlıyorlar.
Sözüm ona duş alacakları
için hepsinden kıyafetlerini çıkarması söyleniyor.
Tutukluların hepsi itiraz
etmeden soyunuyor. Birbirlerine varlıklarıyla güç veren iki masum çocuk da; birazdan
olacaklardan habersiz korku içinde kurallara uyuyor. Ve hayata yürek yüreğe
veda ediyorlar. Çünkü kapatıldıkları yer bir gaz odasıdır. Ölüm emri de bizzat Bruno’nun
babası tarafından verilmiştir.
Çocuklarının evden
uzaklaştığını fark eden anne baba, gerçeği anladığında ise artık çok geçtir.
İlk taşındıkları günlerde duydukları o sarsıcı koku etrafı sardığında;
oğullarını tamamen kaybettiklerini anlayan anne baba adeta yıkılır. Film böyle dramatik
ve hüzünlü bir sonla biter.
Elbette her karede
muhteşem detaylar yakalama şansınız var. Emin olun yakalanan her detay hepimize
bir başka ders. Sevgisizliğin vardığı noktadayız. Can yakmanın, insan kalbi
kırmanın sonuçlarını böyle vahim yaşamak da var. Çünkü hep dile getirdiğimiz o
ilahi adalet zamanı geldiğinde böyle işliyor. Kimsenin ahı kimsede kalmıyor.
Kurallar koyarız.
Ayırımlar yaparız. Sınırlar çizeriz. O kadar katıdır ki duygu ve
düşüncelerimiz; o sınır çizgilerini dikenli tellerle sağlamlaştırmak isteriz.
Bu da yetmez elektrik akımı veririz. Herkes sınırını bilsin diye. Ne büyük bir
ayırımcılık yaptığımızı fark etmeyiz üstelik yıllar boyu. Empatiden, sevgiden
uzaklaştığımızı, toz konduramadığımız çocuklarımıza kötü örnek olduğumuzu fark
etmeyiz. Tarihin tozlu sayfaları bunun hüzünlü örnekleriyle dolu maalesef.
Sadece Polonya’da yaşanmadı
bu dram. İrlanda, Güney Afrika, Kosova, Ruanda ilk aklıma gelenler. Ne çok
masum canı yaktı. Ne çok kişiyi birbirinden ve hatta hayattan ayırdı. Ailelerini,
sevdiklerini perişan etti. Ülkeleri haritadan sildi. Bunu uygulayanlar pek çok
gerekçe sıraladı elbette. Ama sebep her ne olursa olsun insan canından KIYMETLİ
miydi? Asla değildi ve hala da değil.
Sevgisizliğin göstergesi
bu dikenli çitler olmasın artık güzel dünyamızda. Tarih tekerrür etmesin diye
gayret gösterelim. Yaşananlardan ders almayı bilelim ne olur.
Son sözüm, ÇOCUK RUHUNA
SEVGİSİZLİK YASAK OLSUN lütfen. Sevgiyle doğan, sevgiyle büyüyen, sevginin
tılsımını hiç unutmayan bir toplum için bu şart. Umutlarımız ancak sevgiyle
sürülen topraklarda çiçeklenecek. Rengarenk bir dünya hepimizin ruhuna en güzel
ilaç.
‘’Ölüm kolay güzel dost,
asıl olan YAŞAMAK. İşin sırrı var oluşunuzun her ANINI; güzeli ve çirkini, neşesi
ve kederi ile; doya doya FARKLI YAŞAMLAR ve dünyalar arasında SONSUZ BİRLİĞİN
çocuğu olarak yaşamayı her daim hatırlamak.’’ demiş New Orleans’lı kadın yazar
Leonide Martin.
Ne kadar güzel de özetlemiş. Hayata, kendimize ve birbirimize
SAYGI duymak değil midir bu aynı zamanda; sorarım size?
Ben, siz, biz, onlar,
hepimiz bir BÜTÜNÜN en NAİF parçalarıyız. Sevgiyle birleşmek için ilk el uzatan
olmaktan kaçınmamak gerek. Bu ilk adım aslında en büyük gönül zenginliğimiz.
Yeri gelip affediciliğin o serin gölgesine sığındığımızda, bize en büyük destek
ondan gelecek çünkü. Bunu hiç unutmayalım olmaz mı?
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
19.05.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder